cCc
  Yöresel Eglenceli Oyunlarımız
 

EĞLENCELİ OYUNLARIMIZ:
Eskiden, yediden yetmişe hemen hemen her yaşta oynanan çeşitli oyunlar vardı. Çocuklar, gençler, kızlar, kadınlar ve hatta yaşlıca insanlar, kendilerine göre oyunlar oynarlardı.
Bunlar; Met, Enik, Hotak, Kalem, Kazık, Top, Kazıklı, Tura, Yüzük Saklama, Boğça. Testi Tutması, Esnaf, Dilsiz, Çatal-Matal, Kaç-Kaç, Çatal, Taş Atması, Değnek, Ebe Beni Kurda Verme, Uzun Urgan, Ellem-Bellem, Handadır Handa, Hey Alaylar Alaylar, Gelin Almaca, Kaykuz-Kuysuz, Çıngıl-Çıngıl, Ben Geldim ve Aç Kapıyı Bezirgânbaşı gibi oyunlardı.

Yörede, daha çok 15-20 yıl öncesinde oynanan oyunlardır. Oyunların oynanma zamanı çiftçilik ve hayvancılık hayatı ile ilgili olarak sonbahar ve kış aylarına rastlar. Umumi olarak "Maşalama" terimiyle oynanan bu eğlenceler türlü şekiller içinde kendilerini gösterirler. Oyunlar ekseriyetle düğün gibi merasimlerde gece ve gündüz oynanmaktadır.

Düğüne gelenler ve katılanlar, oyunların hazırlanıp oynanacağı fikrindedirler. Oyunları güzel oynayanlar ve becerikli olanların bu oyunları yaptıkları görülür. Oyunları oynayanlar ekseriyetle gençlerle, orta yaşlı insanlardır.

Oyunlar açık ve kapalı olmak üzere iki yerde oynanır. Açık ve güneşli havalarda, uygun gecelerde köyün düz veya taşlık olmayan bir meydanıyla harman yerleri, avlular ve bahçeler oyun yerleri olarak seçilir. Kapalı yerler ise, geniş köy odaları veya evlerdir. Köylerde oyun yerlerini oyuncular veya düğün sahipleri hazırlarlar. Geceleyin oynanan oyunlar için meydanlarda ateş yakarak etraf aydınlatılır.

Yörede herkes, bu eğlendirici oyunları ilgi ile karşılamaktadır. Açık yerlerde, meydanlarda oynanan bu oyunlara, davetli olsun olmasın, herkes gelebilmektedir. Oyunları kadınlar ayrı bir tarafta, erkekler ayrı bir tarafta seyrederler. Seyirciler, ayakta veya kilim, taş, ağaç, hasır, dam gibi eşya ve maddeler üzerinde oturarak seyrederler. Kapalı yerlerde ise seyircinin durumu odanın büyüklüğüne ve küçüklüğüne göre değişir.

1.ARAP OYUNU

Oyun Ş.Karaağaç’ın Yeniköy Köyü'nde, Senirkent'in Akkeçili Köyü'nde, Sütçüler'in Kesme Kasabası'nda ve Yalvaç’ın Eyuplar Köyü'nde oynandığı görülmüştür. Oyun güz mevsiminde, ateş etrafında 7 kişi ile oynanır. Oyunda davul ve zurna kullanılır. Oyuncular:

Arap: Erkeklerden birisi Arap olur. Bu kişi yüzünü tencere altı isi veya kurum ile karalayarak boyar. Sırtına eski bir paltoyu ters giyer. Paltonun altına bir yastık sokularak kamburlaştırılır. Başına eski bir foter şapka giyer. Arap, pantolonunun bir paçasını topuğuna bir paçasını dizine kadar kıvırır. Eline bir asa alır, bir ayağına da ipe bağlı bir taş bağlar.

Efeler: Efeler iki veya üç tane gençlerden seçilir. Efe olacak gençler, kendilerine yünden uzun bıyık yaparlar. Başlarına bir sargı sararlar. Gömleklerinin üzerlerine bellerinden kuşak dolarlar. Kuşağın altına kama koyup pantolon paçalarını dizlerine kadar çekip kıvırırlar. Ayaklarına lastik, çarık gibi ayakkabılar giyerler.

Kızlar: Genç erkeklerden iki tanesi kız rolüne girerler. Bunlara fistan giydirilir ve bezden göğüs yapılır. Keçi kılından saç yapılır ve başlarına başörtüsü örterler.

Şeytan: Erkeklerden birisi şeytan rolüne girer. Şeytan, yüzünü Arap gibi karalar. Uzun bir değnek ceketin iki kolundan geçirilip şeytana giydirilir. Şeytan, üstüne son olarak beyaz bir elbise, kafasına kağıttan yapılmış bir külah giyer. Arkasında kağıttan veya çaputtan yapılmış bir kuyruk vardır. Bu kuyruk gazyağı ile yağlanmıştır. Şeytanin görevi ortalığı karıştırmaktır.

Muhtar: Modern kıyafetli kırk yaşlarında bir adamdır.

Oyun: Oyun orta alanda geçer. Arap orta alanda kambur kambur yürüyerek, "Bu köyün ileri gelenlerinden kemkem eden kemik kemireni kim?" der. Arap bu sözü söyledikten sonra bir şahsin yanına gelir ve "Selâmünaleyküm" diyerek ayağına bağladığı taşı sallarken o kişiye vurur. Köyün ileri gelen bu kişisi muhtardır. Arap "Nasılsınız?" der ve bir daha vurur. Bundan sonra Arap, muhtara şunları sorar. "Benim iki tane kızım var. İşte ben köyün sığırını gütmeye geldim. Bunlara birer goca lâzım." Muhtar da "Kızlarını bir görelim." der. Kızlar bundan sonra ortaya çıkar ve çalgı eşliğinde oynamaya başlarlar. Kızlar oynarken efelerden birisi gelir ve oynayan kızlardan birisini alıp götürür. Diğer efe de gelerek kızı o efenin elinden almaya çalışır. Bu esnada vuruşmayı, dayağı anlatan hareketler yapılır.

Şeytan da kızların öbürünü kaçırmak ister. Ama ordan birisi ateşten bir parça alıp da şeytanın kuyruğuna değdirirse şeytan yanmaya başlar. Bu durumda şeytan sanki besmele duymuş gibi kaçmaya başlar. Şeytan, halkın içinde bu vaziyette çalgı eşliğinde oynamaya başlar. Arap, kaybolan kızlarını ararken iyice kızar. Kızan Arap, omuzuna bir torba alıp içine kül doldurur. Sağa sola koşarak, avuç avuç külleri etrafına saçar. Bunu yaparken kızlarım kayboldu, çalındı diye feryat eder; fakat, çevredeki seyirciler Arap’ı iyice kızdırmak için kızları çıkartıp getirmezler. Arap, bu sefer kesilmiş bir davarın kellesini torbaya katarak getirir. Arap, "Kızlar bulunduysa bulunur, bulunmadıysa valla kelle torbada." der. Pat diye kelleyi ortaya atar ve millet Arap’ın bu hareketine gülüşürler. Sonra kızlar bulunup getirilir ve oynattırılır. Oyun bundan sonra biter.

2.AT OYUNU

Keçiborlu ve Yalvaç ilçelerinde oynanan bu oyunda, bir hayvan kafasının iskeleti bulunur. Bu kafa bir ağaç sopaya bağlanır. Kafa ve sopanın üstüne genişçe bir çarşaf geçirilir. Kafaya gelen bezin üstüne göz işaretleri yapılır. Çarşafın ön ve arka tarafına iki kişi girerek at görünümünü alırlar. At, çalgı eşliğinde sağa ve sola koşarak oynar.

Oyunda at yerine bacakların arasına sopa koymak veya at şekline bürünmek eski Türklerin Şaman dininde de görülen bir unsurdur. Bu geleneğin halen devam ettiği görülmektedir.

3.DAVAR KESME OYUNU

Oyunda bir oyuncu, kasap, bir oyuncu kasap yardımcısı ve bir oyuncu da kurban rollerini alırlar. Kurbanı/Davarı kesmek için yere yatırılır ve bağlanır. Bıçağın ters tarafıyla keser gibi yapılır. Davarı yüzmek için pantolonun bir paçasından oklava sokulur. Tam üfleneceği sırada bir teneke su buradan boşaltılır. Oyun gülüşmelerle sona erer.

4.DEVE OYUNU

Düğünlerde, meydan yerinde oynanan bir güldürü oyunudur. Hemen hemen bütün yörede bilinen bu oyun özellikle Ş.Karaağaç İlçesi'nde, Senirkent Akkeçili Köyü'nde, Yalvaç ve Keçiborlu İlçeleri'nde oynanır. Ancak oyunu oynayanların çok yaşlı olması ve yerine gençlerin yeni oyuncular olarak yetişmemesi oyunun canlılığını yitirmesine sebep olmaktadır.

Oyun için 2,5 metre uzunluğunda bir ev merdiveni kullanılır. Merdivenin üstüne iki tane "sele" veya "keletir" denilen naylon alet konularak hörgüç yapılır. Üstlerine oyuncuların ayaklarına kadar haba, kilim örtülür. Ölmüş bir eşek kafası dirgenin çatal ucuna monte edilip bağlanır. Ağzına sicimli gem, yular vurulur. Yuların ucu arkadakinin eline verilir. İpi çekince ağız açılır, bırakınca kapanır. Devenin başı kumaşlarla örtülüp süslenir. Deve boncuğu, çan, mavi boncuk, el işlemeleri gibi eşyalarla deve süslenir. Bu merdivenin içine iki kişi girer ve deveyi canlandırırlar.




Oyunda bir deve sahibi vardır. Devenin sahibine "Savram başı" denilir. Devenin sahibi normal günlük kıyafetli olur. Ş.Karaağaç İlçesi Karayaka Köyü'nde devenin bir de yavrusu yapılır.




Oyun: Devenin sahibi köye tuz satmak için gelir. "Tuzcu geldi" diyerek devesiyle ortaya gelir. Sonra "Ben uzak yerden geldim. Devem acıkmıştır. Onu salıyorum herkes bağını, bahçesini, evinin kapısını örtsün" der ve deveyi serbest bırakır. Deve davul ve zurna, saz eşliğinde oynar ve seyircilere saldırarak onları korkutur, ısırmaya çalışır. Deve sahibi bir müddet sonra devesini ıhtırır ve dinlenir. Sonra Savram başı gitmek ister. Devesini kaldıramaz. Bunun üzerine devenin üstüne su dökülür. Islanan deve çabuk kalkar ve oyun burada biter.

5.KALAYCI OYUNU

Oyun Yalvaç İlçesi Eyüpler Köyü ile Keçiborlu İlçesi'nde ve Merkez İlçe Kayı Köyü'nde tespit edilmiştir.

Oyunda kalaycı, çırak, körük ve haberci gibi erkek oyuncular rol alır. Körük, oyunu bilmeyen veya şakaya tahammülü olan bir kimsedir. Oyunda ayrıca bir eşek bulundurulur. Oyuncuların hiçbirisi makyaj yapmamaktadır. Yalnız körük olacak kişiyi eşeğin üzerine bindirerek hazırlarlar. Çıplak bir eşeğe körük rolünü alan kişiyi bindirirler. Adamın ayakları Hayvanın karnının altından sıkıca bağlanır. Sonra ceketin iki kolundan geçmek suretiyle bir değnek sokulur ve adam kıpırdayamaz hale getirilir.

Oyun: Haberci "Köye kalaycı geldi" diye ilan eder. Kalaycıya kaplarını kalaylatmak isteyenler, getirirler. Kimi küflü tencere, kimisi dibi delik leğenler, kazan, çanak, çömlek, kırık testi gibi kapları kalaycıya getirirler. Kalaycı bunları kalaylamak için körüğü ayarlar. Bir kabın içine kül ile kurumu karıştırır. Mala ile kapları külle kalaylıyormuş gibi yapar. Bu esnada, babasının öldüğü haberi gelir fakat kalaycı aldırmaz. Çalışmalarına devam eder. Sonra annesinin ölüm haberi gelince kapları, kalayı bırakır ve çırağına "Sıva körüğü gidiyoruz" der çırak ise tastaki kurumlu külü alarak bir, eşeğin kuyruğu altına ve bir de körüğün yüzüne sürer. Bu durum karşısında körük "Kurtarın beni" diye bağırarak feryat eder. Oyunu izleyenler gülerler.

6. KELOGLAN'INI EVLENDİRME OYUNU

Oyun Yalvaç İlçesi'nin Eyüpler Köyü'nde tespit edilmiştir. Oyun için erkek pantolonu ile gömleğin içine ot ve saman doldurulur. Pantolon oyunu oynayanın arka bel kısmına bağlanır. Gömleğin iki kolundan bir değnek geçirilir ve üzerine ceket giydirilir. Bu da, oyunu oynayan kişiye göbek kısmından bağlanır. Kafa için ise bir sopanın ucuna bezler, kafa büyüklüğünde sarılır. Üzerine beyaz bir çuval geçirilerek ağız, göz, burun, kaş işaretleri yapılır. Bu da gömleğin içindeki otun içine saplanarak "Baş" hazırlanır. Başa ayrıca bir şapka giydirilir.




Oyun: Oyun çalgı eşliğinde oynanır. Oyuncu söze: "Keloğlan burada oynayacak Elleri de güzel güzel kaynayacak" diyerek başlar ve çalgı eşliğinde dans eder. Sonra Keloğlan ile babası arasında konuşma başlar. Oyuncu hem Baba rolünü hem de Keloğlan rolünü gerçekleştirir. Bu konuşmalardan bir bölüm şöyledir:

"Yok gardaşım yok olamaz. Olamaz lan, olamaz. Birden bire ne lan evlenmek. Lan askere bir get gel o zaman tamam mı? Ben bile askere gettim, geldim de öyle evlendim. Anladın mı? Koca öküzün gaval dinlediği gibi dinleme yumruğu vurdukça da sinirlenme. Anladın mı? Hıı.. Ben eski bildiğin Daş kafayım, boş kafa değilim..."

Oyun çeşitli günlük konuşmalar içerisinde devam eder. Seyredenler konuşmaları duydukça gülerler. Oyun Keloğlan’ın evlenememesiyle biter.

7.KAZIK OYUNU

İlkbaharda veya sonbaharda sırf erkek çocuklar oynarlardı. Bu oyunun başlıca aleti; uçları sivri, irili ufaklı bir takım ağaç kazıklardan ibaretti. Oyuna iştirak eden çocuklar, katı çamurlu bir yerde, ellerinde çeşitli kazıklarla toplanırlardı. Bunlardan birisi kazığının birini vurarak çamura saplar, diğer çocuklar da sıra ile yerde saplı olan kazıklardan birine, devirmek yahut yerinden sökmek amacıyla, kendi kazığını atardı. Saplı kazıklardan birini yerinden, çıkarıp devirebilirse, o kazık onun olurdu. Bir daha atılıp saplanmadan yerde yatan kazık olursa, diğer oyuncular o kazığa kendi kazığını hem dokundurur, hem de saplayabilirse yine o kazığı elde etmiş olurdu.

8.YÜZÜK SAKLAMA OYUNU

Kış geceleri herkes akran ve emsali ile sohbet ederdi. Yani nöbetle her gece birisinin evine toplanıp kahve içilir ve muhtelif şeyler yenirdi. Meclise toplanan delikanlılar, ihtiyarlar, hatta bazen kadınlar, 12-15 yaşındaki erkek çocuklar, kendi aralarında oynarlar.
Yüzük oyununda bir tepsi üzerine onbir tane fincan kapatılır, ayrıca ya bir yüzük yahut bir mühür bulundurulurdu. Meclistekiler önce karşılıklı olarak ikiye ayrılırlar, sonra da tepsinin üzerine iki gün-can konur. Mühür, bunlardan birinin altına, iki taraf için gizli olarak saklanır ve gurupların önüne konur. Herhangi gruptan biri bu fincanlardan birini kaldırarak mühürü çıkarırsa, ilk oyunu o gurup yapar. Çıkaramazsa, oyun diğer guruba geçer.
Oyunu kazanan guruptan iyi saklamayı bilen birisi tepsinin üzerine onbir fincanı kapatır. Diğer guruba arkasını çevirir veya başka bir yere giderek mühürü kapatılmış fincanlardan birinin altına saklar. Bu iş yapıldıktan sonra tepsiyi karşı gurubun önüne koyar. Kendisine çekilir, o guruptakilerden her biri "İşgil" namı ile mühürün bulunduğunu sandığı fincana reyini verir. En sonda, kati karar verilerek fincanın biri kaldırılır. Eğer, birinci fincanın altından çıkıverirse, buna "destegül" tabir edilir ki, oyun öbür tarafa geçer ve bunun için çok şenlik yapılır. Eğer birincide çıkmayıp ikinci defa kaldırılan fincanın altından çıkarsa bu defa oyun saklıyan tarafın lehine olup "part" tabir edilir. Ve bu yüzden "onbir" sayı kazanılmış olunur. Yeniden mühür saklanır. "Destegül" alınmadığı gibi "part"da olmayıp başkasında çıkarsa, mühür çıkan fincan ile beraber tepsi üzerinde kaç fincan kalmış ise, sayılarak evvelki sayıya ilâve edilir. Üç fincan kalıncaya kadar ayıklanıp mühür çıkmadığı takdirde kalan fincanın birincisinde yahut ikincisinde oyun, diğer tarafa geçer.
Onlarda da çıkmayıp en sonuncu fincanın altından çıkarsa, saklamak hakkı yine evvelki tarafındır. Yalnız üç fincanın hangisinden çıkarsa çıksın sayılmaz.
Bu oyunun kuralları şunlardır:
1- Hangi gurubun sayısı önce elliyi bulursa, o taraf diğer tarafı yenmiş sayılır. Neticede kazananlar için çok büyük şenlik yapılır. Yenilen taraf, yenen tarafın latif ve zarif eziyetlerine tahammüle mecburdur.
2- Destegül olan taraf, ikinci mühür saklayıştan itibaren her saklayışta "çürük" namile tepsinin ortasına bir fincan koyar. Bu fincana yüzük saklanır. Ayıklayan taraf ilk fincanı aldığında mühür çıkmayacak olursa, ikincide mutlaka "çürük" namındaki fincanı kaldırır ki, bu surette "part" yani "onbir" sayı vermiş olur.
Eğer üçüncü "çürük" kaldırılmayıp, mühür bulunduğu tahmin edilen başka bir fincan kaldırılır ve onun altından "mühür" çıkarsa "part", yani "onbir" sayı verilmiş olur.

9.EŞİM EŞİM YAHUT TESTİ TUTMASI OYUNU

Genellikle kış gecelerinde, evlerdeki sohbetlerde, çocuklar, delikanlılar ve bazan da kadınlar tarafından oynanırdı.
Oyuna katılan kimseler, kendilerine birer eş seçerler ve herkes kendi eşiyle karşı karşıya oturur. Bunlardan biri elinde bir testi tutar, eşi olan kimse de şöyle bir hitapta bulunur:
Eşim, eşim, Testi tutan:
Ey kardeşim.
Elinde testiyi ne tutarsın?
Ben tutmayayım da kim tutsun?
Bu esnada oradakilerden birisinin ismini söyleyerek "Falan" tutsun der demez, ismi anılan kimsenin eşi derhal:
Tutmaz, der. Yine evvelki:
Ya kim tutar?
Bu da başka birisinin adını söyleyerek "falan" tutar der. Bu defa da onun eşi:
Tutmaz, demesi üzerine ikinci oyuncu:
Ya kim tutar?
Bu da bir diğerini anar. Yahut bazan da:
Tutan tutar
diyerek testi tutanı göstermek sureti ile eşini şaşırtmağa çalışır. Böylece oyun devam eder.
Oyunun kuralları şöyledir:
1- Herkesin gayet uyanık bulunması ve eşinin adını daima aklında tutması gerekir.
2- Herkes eşinin adı söylenince ve anılınca, derhal "tutmaz" cevabını vermelidir. Şayet, cevap vermez veyahut cevabı geciktirirse testiyi o alır. Bu defa onun eşi "eşim eşim" diye hitap eder.
3- Eşi söylenenin eşinin gayrisi cevap verirse, testi ona geçer. Bu suretle testi, şaşıranların elinde gezer durur.

10.ESNAF OYUNU

Kış geceleri evlerde delikanlılar ve çocuklar oynarlardı.
Sekiz-on kişiden oluşan oyuncular, ebe seçilen bir kimsenin önünde halka şeklinde oturur. Aralarında taş saklama usulü tatbik edilerek, en sonda taş kimde kalırsa, o ebenin dizine başını koyup yatar. Arkasına bir post veya halı örttükten sonra ebe, öbürlerine duyurmaksızın yatanın kulağına parola olmak üzere, hangi sanat söylenecekse, o sanata ait aletlerden birini söyler. Meselâ, helvacılık sanatı söylenecekse, yatanın kulağına bu sanata ait olanlardan birini, faraza "kürek" dedikten sonra aşikâr olarak belindeki turayı:
Benim oğlum helvacıdır, ister buna bir dükkân diyerek yatanın arkasına vurur ve derhal yanındakine verir.
Orada bulunan diğer oyuncular da bir biri ardınca, o san'atta kullanılan ne kadar alet varsa, birer tanesini söyleyerek vururlar. Eğer bu tarzda oyun devam ederken, oyunculardan biri, ebe ile yatan oyuncu arasında kararlaştırılan parola-aleti, meselâ "küreği" söyleyiverecek olursa, yatan kalkar. Onun yerine kendisi geçer. İşte bu oyunda her san'ata temas ve her san'atın bütün âletleri zikredilmiş olur.
Oyunun esas kuralı: Parolayı yatan kimsenin seçmesi şarttır. Bundan mutlaka haberdar olmalıdır.

11.DİLSİZ OYUNU

Genellikle ilkbahar mevsiminde eğlence ve gezinti mahallerinde, bazan da kış gecelerinin sohbet meclislerinde delikanlılar tarafından oynanırdı.
Oyuncuların başlarında meta netli bir ebe bulunur. Oyunculardan hiç birisi hatta ebenin kendisi dahi gerek gizli, gerekse yüksekten bir laf söyleyemez. Ve her bir oyuncu gülmeksizin ebenin yaptığını aynen taklide mecburdur. Şu kadar ki, hatta kışın soğuk gecelerinde ebe soyunarak sokaklarda gezse veya suya girse diğer oyuncular onu mutlaka takibe ve aynı şekilde hareket etmeğe mecburdur.
Bu oyun hakkında şöyle bir rivayet vardır:
Vaktiyle bir tatil dolayısıyla, eski medreseler zamanında medrese talebesi kendi arasında bu oyunu tertip etmiştir. Oyun esnasında ebe, medreseden çıkarak kır yolunu tutar. Diğer oyuncular da tabii olarak onu takip ederler. Bir müddet dolaştıktan .sonra hendek kazıp da dinlenmek üzere oturup sigarasını içmekte olan bir köylüye tesadüf ederler. Köylüyü gören ebe hemen onun yanına varır. Zavallının başına vurup bir de elini öper ve geriye çekilir. Köylünün ilk önce canı sıkılır ise de, elinin öpülmesi üzerine yapılan harekete karşılık özür dilendiği zannile, meseleye ses çıkarmaz. Fakat aynı halin devamını gören köylü artık tahammül edemez bir hale gelir ve pür hiddet yanındaki beli kaptığı gibi iki tarafına da sallamağa başlar. Oyuncular ise mutlaka taklit etmek için hücumda ısrar ederler. Köylü onları yanına sokmak istemez. Nihayet oyunculardan bir kısmı ya gülmek ya söylemek, ya da ebeyi taklit etmemek yüzünden cezaya çarptırılır.
Oyunun kuralları şunlardır: Mutlak bir surette ebeyi olduğu gibi taklit etmektir. Oyun esnasında herkes ne gülecek ne de söyleyecektir. Eğer taklit edemeyecek veya gülecek veyahut söyleyecek olursa, önceden karar verilen cezaya çarptırılacaktır. Ceza ya o heyete ziyafet çekmek, ya da o mecliste yenmek üzere sarf edilecek olan bir miktar para vermekten ibarettir. Bu sebepten dolayıdır ki, kendi metanetine güvenemeyenler, daha oyuna başlamazdan evvel, cezayı vererek, oyuna karışmazlar.

12.EBE BENİ KURDA VERME OYUNU

İlkbahar ve yaz günlerinin iyi havalı ve mehtaplı gecelerinde, sokaklara çıkan erkek ve kız çocuklar oynarlardı.
Oyunda ebe seçilen çocuk, içlerindeki en büyük olanıdır. Oyuncular, ebenin arkasında birbirinin arkasına yapışarak deve katarı şeklinde dizilirler. Oyunculardan bir çocuk da kurt olup orta yere oturur.
Ebe ile beraber, birer elleriyle birbirlerinin arkasına yapışan çocuklar, diğer ellerini kurt olan çocuğun başına koyarak hep bir ağızdan:
Şu yatan kurt mudur, kütük müdür?
diyerek, etrafında bir kaç defa dolaştıktan sonra, kurt birden bire yerinden kalkıp, çocukları kapmak için onlara hücum eder. Bu esnada ebe bu hücumların men'ine çalışır. Fakat, onun bu çalışmasına ve çocukların:
Ebe beni kurda verme! . diye çağrışmalarına rağmen, kurt birer birer çocukları, bir teki kalıncaya kadar kapar ve kaptıklarını bir yere toplar. Ve güya onları ebeden saklıyormuş gibi kendisi de bunların önlerine durur.
Ebe ise arkasında kalan tek çocukla:
Bir devem var düze giderim, diyerek oradan geçerken, nihayet arkasındaki bir tek deveyi de burada kaptırdığı halde, güya haberi yokmuş gibi yine:
- Bir devem var düze giderim ' sözü ile kurdun önünden gelir geçer. Her kurdun yanına gelince ebe ile kurt arasında şu yolda bir konuşma cereyan eder:
Emmi oğlu!
Ey
Bir deve gördün mü?
Gördüm.
Ne yana gitti?
Şu yana gitti.
diye bir tarafı gösterir. Ebe ise yine eskisi gibi:
Bir devem var düze giderim diyerekten oradan ayrılır. Nihayet bir kaç kere böyle gidip geldikten sonra, develer, yani saklı olan çocuklar, birden gürültüler yaparak ebe ile beraber kurda hücum ederler.
Kurt ise kaçar, çocuklar onu takip ederler, yakalayınca etini ve vücudunu çimdiklerler.

13.ELLEM BELLEM OYUNU

Küçük çocuklar tarafından oynanır. Oyuna katılan çocuklar ayaklarını önlerine uzatarak daire şeklinde yere otururlar. İçlerinden en büyükleri:
"Ellem bellem berbat etti Sivrisinek körmat etti Ne zaman gelir Yazın gelir Yazılası çizilesi İt burnumdan gan akası Tas tuş Gara kedi Mırnav piş"
diyerek ortaya uzatılan ayakları sayar. "Piş "in isabet ettiği ayak derhal geriye çekilir. Bu suretle, oyuna devam edilerek, ayaklar birer birer ortadan çekilmiş olur. En son kalan ayak sahibi ile ebe arasında ise şöyle bir konuşma devam eder:
Burdan bir deve geşdi mi? Geşdi.
Çullu muydu, çulsuz mu? Çulsuz.
Benim devem çulluydu. dedikten sonra, ebe, karşısındakinin ayaklarını yere vurur ve yine konuşmasına devam eder:
Acı büber mi yedirdin, datlı büber mi?
Acı.
Benim devemin ağzı acımaz mı, acımaz mı? diyerek tekrar ayakları yere vurur ve sorularına devam eder:
Isıcak su mu içirdin, soğuk su mu?
Isıcak su.
Benim devemin azı yanmaz mı, yanmaz mı?
Yine ayakları yere vurur ve:
İnneli beşikde mi yatırdın, innesiz beşikde mi?
İnneli beşikde.
Benim deveme "inneler batmaz mı, batmaz mı? diyerek, bu sefer de karşısındakinin iki ayağını birden tutarak yine konuşmasına devem eder:
Dermende kaç kile unun var?
Üç
Üç de ben gaten, altı osun mu?
Osun.
Hadi uyut de ge!
der ve ayaklarından tutarak yuvarlar.

14.GELİN ALMACA OYUNU

Yalnız kadınlara mahsus olup bir çok oyuncu kadınların iştirakiyle oynanır. Oyuna iştirak edenler iki gruba ayrılır. Bunlardan biri oğlan, diğeri ise kız tarafı olurlar. İki taraf karşı karşıya durarak birbirlerine şöyle bir konuşmada bulunurlar:
Oğlan tarafı:
Hey ergen aacı, aacı!
Hey dünür bacı bacı!
Alırız gızı, semeyiz sizi der demez, buna mukabil kız tarafı:
Hey ergen aacı, aacı!
Hey dünür bacı, bacı!
Vermeyiz gızı semeyiz sizi! der ve yine onlara mukabil oğlan tarafı:
Hey ergen aacı, aacı
Hey dünür bacı, bacı
Altunları takarız, incileri saçarız
Alırız gızı, semeyiz sizi!... der, söz yine kız tarafına geçer:
Hey ergen aacı, aacı
Hey dünür bacı, bacı
Çarşıda koftu
Halt etmiş müftü
Vemeyiz gızı
Semeyiz sizi!..
Yine oğlan tarafı:
Hey ergen aacı, aacı 
Hey dünür bacı, bacı 
Çarşıda maşa 
Sağ olsun Paşa 
Alırız gızı...
Kız tarafı:
Hey ergen aacı, aacı 
Hey dünür bacı, bacı 
Çarşıda maşa
Gebersin paşa Vemeyiz gızı...
Bu konuşma sırasında oğlan evi yahut tarafı, kız evine hücum ederek kızı almağa çalışır. En sonunda kız kaçırılır ve oyun bitmiş olur.

15.AÇ KAPIYI BEZİRGANBAŞI OYUNU

Oyunu iki başlar idare eder. Bunlar kapıcı olurlar. Diğer oyuncular ise -oyuna istediği kadar çocuk iştirak edebilir- birbiri arkasınca, bezirgan seçilen çocuğun arkasına sıralanarak tutunurlar. Bezirgan arkasındaki çocuklarla kapıya yanaşarak kapıcılara şöyle hitap eyler:
Açgapıyı bezirganbaşı
Bezirganbaşı
Kapıcılar:
Vallahi açmam Billahi açmam Gapı hakgı ne verirsin? Ne verirsin?
Bezirganbaşı:
Arkamdaki cevahir topu
Yadigar osun
Yadigar osun...
der ve bunun üzerine el ele tutuşan kapıcıların kollarının altından, yani kapıdan geçerler. Yalnız en sondaki çocuk, "Başar "ların kolları arasında sıkışıp kalır. Basarlar, kendi aralarında tuttukları adları birer birer bu çocuğa söyleyerek ona beğendirirler. Kim hangi basara ait ise, onun arkasına geçer. Neticede oyuna iştirak eden bütün çocuklar, iki başar arkasına taksim edilmiş olurlar. Araya bir çizgi çizilir ve iki başar arkalarındaki çocuklarla bu çizgiyi aralarına alarak birbirlerine asılırlar. Hangi taraf çekip karşısındakini çizgiden içeriye alırsa o taraf kazanmış olur.

Yörede eskiden daha çok oynanan halk tiyatrosu oyunları günümüzde artık kaybolmaya yüz tutmuştur. Bugün düğünlerde eğlenmek amacıyla yapılan uygulamalar daha çok güreş, köpek dövüşleri ve halk dansları şeklinde cereyan etmektedir. Bu seyirlik oyunların kaybolmasında sebep olarak oyunları oynayacak yeni kişilerin arkadan yetişmemesi, zevk ve eğlence anlayışları ile hayat şartlarının değişmesi en başta gelen sebeplerdir.




 
 
   
 
   

Sigaraya  Hayir



IP adresi

Bilgileriniz sistemimize kaydedilmektedir.

|| C ¤ ||ÖZKAN CENGİZ ||C ¤ ||SEVDAMIZ ISPARTA İLİ YALVAÇ İLÇESİ TIRTAR KÖYÜ ||C ¤ || http://www.tirtar.tr.gg || C ¤ || Ziyaret ETTİGİNİZ İÇİN TEŞEKÜREDERİM. || C ¤ ||

||C ¤||Aşağı TIRTAR KÖYÜ VE Yukarı TIRTAR KÖYÜ WEB SİTESİ SAYGILAR VE SEVGİLER TÜM HEMŞERİLERİME ||C ¤ ||

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol