cCc
  Yöresel Adet Geleneklerimiz
 
ADET GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ

Adet ya da gelenek ve görenekler, nesilden nesile geçerek sürüp gelen yaşayışlardır. İyi, güzel adetler olduğu gibi, batıl olan, hurafeye kaçan gelenek ve görenekler de vardır. Bunların bir bölümü halk arasında kendiliğinden yaşamakta, bazıları da resmi hüviyet altında yapılmaktadır.

Isparta ve Uluborlu'da yapılan "Kiraz bayramları", yine Isparta'da ki "Halı ve Gül Festivali" resmi hüviyete bürünen geleneklerdir.

Isparta'daki Kiraz Bayramı, kiraz, ceviz ve kestane ağaçlarının içinde bir yaylayı andıran Dere ve Yenice Mahallesinde kutlanır. Haziran ayının ikinci pazarı başlar, üç hafta süre ile her pazar yapılır. Mahalle sakinleri, yakın akraba ve dostlarını davet eder. Akşama kadar kiraz bahçelerinde süren eğlenceler, oyunlar, sokaklarda akın akın gelen giden gruplar bölgeyi hareketlendirir. Ayrıca bu gezintiler ve eğlenceler kız beğenmede etkin bir rol oynar.

Ispartalı, dini, örf ve adetlerine çok bağlıdır. Bilhassa üç ayların girişiyle normal yaşayışının da değiştiği görülür. Hayır, hasânet işleri artar. Mübarek günlerde topluca mahalle camiini, minareyi, cami meydanlarını "Tırtıl" adı verilen renkli kağıtlarla süslerler. Bunların bir başka mahallenin gençleri tarafından çalınmaması için, yaşlısı, genci nöbet tutar. Bir saldırı anında, topyekün müdafaaya geçilir. Rivayet olunur ki, geçmiş yıllarda böylesine bir müdafaa anında cinayet bile işlenmiştir. Çünkü tırtılın muhafazası, mahallenin namusunun muhafazası ile eşdeğerde tutulur.

Esnaf arasında, "Ahi Evran Geleneği"nin halâ sürdürülmekte olduğu nâdir illerimizden birisi de Isparta'dır. Aynı zanaat ve ticaret erbabı, dün ARASTA'larda toplanırdı; bugün ise SİTE'lerde toplanmaktadır. Dünkü AYAKKABICILAR ARASTASI, bugün AYAKKABICILAR SİTESİ; dünkü TUHAFİYELER ARASTASI, bugün TUHAFİYECİLER SİTESİ olarak ad değiştirmektedir.

Eski örf ve adetler, bugün varlığını ARASTA'larda sürdürmektedir. Dükkanı kilitlemeyip, kapıya bir sandalye koyup gitme gibi... Kandillerde (Regaip, Miraç, Mevlid) ARASTA'yı "tırtırlar"la süsleme ve pişi, pide, helva yâni "ISCAK DAĞITMA" gibi...

Atabey'de, Ramazan Bayramlarında, her mahallenin zenginlerinden bir veya birkaç kişi "Okucu" adı verilen davetçiler çıkararak mahalledeki erkekleri yemeğe davet eder.

Bayram namazı kılındıktan sonra, topluca mezarlığa gidilerek geçmişlerin ruhuna fatihalar okunur. Sonra yine topluca "Bayram Yemeği" için davet edildikleri eve giderek yemeklerini yerler.

Isparta ve çevresinde doğum ve çocuk görme, diş çıkarma ve ölüm âdetleri aşağı yukarı benzerlik gösterir.

PAZAR DUASI

Yalvaç'ta ve pazar kurulan bazı yerlerde "Pazar Duası" yapılmadan hiç kimse alışveriş yapmaz. İmam Efendi tarafından yapılan dua belediye hoparlörü vasıtasıyla duyurulur ve alışveriş başlar. Pazar duası metnini aşağıya alıyoruz:

Hamdü sena âlemlerin Rabbi olan yüce Allah'a, salâtü selâm Hz. Muhammed aleyhisselâm efrad ve ailesine, ashab ve ümmetine ve büyük milletimize olsun. Bize bizden daha yakın olan yüce Rabbimiz. İşlerimizi kolaylaştır, rızkımızı bollaştır, haramdan uzaklaştır, helâline yaklaştır, bizi hoşnutluğuna ulaştır. Her türlü zorluktan, varlık içinde darlıktan, kibir ile mağrurluktan, aldanmak ve aldatmaktan, sonunda pişmanlıktan sen bizleri koru yüce Rabbimiz.
Biz yalnız sana kulluk eder, her türlü yardımı da senden isteriz. Elimizi boş çevirme, bizleri doğru yoluna ilet. Azıp sapmışlardan ya da gazabına uğramış olanlardan eyleme bizleri yüce Rabbimiz. Alışverişlerimizi hareketli, ticaret ve kazançlarımızı bereketli, sıhhat ve afiyetimizi devamlı, tuttuğumuz işlerimizde sabırlı, cesaretli ve metanetli, ahlâk ve faziletli, sözümüz ve işlerimizde doğrulukta daim eyle yüce Rabbimiz.
İslâm ülkelerini ve güzel yurdumuzu, faziletli, asil milletimizi ve ordularımızı, bizi sana ulaştıran her şeyimizi; yerden ve gökten, dıştan ve içten gelebilecek bütün kötülüklerden ve musibetlerden, belâ ve afatlardan, işgal ve istilalardan, sevgililerinin hürmetine sen bizleri koru yüce Rabbimiz. Amin. Vel-hamdülillahi-Rabbil-alemin el fatiha."

DOĞUMLA İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR: Isparta ili genelinde bebeğin, ailenin devamı ve bereketin sembolü olduğuna inanılmaktadır. Yörede; özellikle kırsal kesimlerde, hayatın başlangıç safhası olan doğumla ilgili geçmişten gelen birçok âdet ve inanış bulunmaktadır. Ancak kasaba ve köylerde kurulan sağlık ocaklarının, iletişim ve ulaşım araçlarının artmasıyla bu tür inanış ve uygulamaların yavaş yavaş kaybolmaya ve terk edilmeye başlandığı görülmektedir.

A) Doğum Hazırlıkları: Çocuk doğmadan önce doğacak bebek için hazırlıklar yapılır. Bebeğin kullanacağı her türlü kıyafet, yatacağı beşik veya karyola ile ilgili takımları hazırlanır. Doğuma hazırlık zenginlik, fakirlik ve görgü gibi şeylerle ilgili olduğu için yapılan hazırlıklar da değişir. Durumları müsait olan aileler doğumdan önce gömlek, zıbın, entari, bez, kundak, beşik, kazbağı, takke gibi eşyaların hazırlıklarını yaparlar. Bazı yerlerde (Sütçüler) beşiğin boyuna göre yatak hazırlanır. Bu şekildeki beşik, bebeğin kalça kısmına gelecek şekilde, yuvarlak bir delik bırakılmış, içi pamuk ya da halı kırpıntısı doldurulmuş yataktan oluşur. Beşiğin dibindeki deliğe lazımlık oturtulur. Yatak çarşafı da ortası delik şekilde yapılır. Beşik örtüsü yazlık ise ince kumaşa işlemeler yapılarak hazırlanır, kışlık ise kilim ya da battaniye örtülür. Bunların hepsini kız düğünden önce çeyizi ile birlikte getirebildiği gibi kaynana ve görümce gibi evin büyükleri tarafından da hazırlanır.

Çocuğu doğuracak olan köy kadınlarından bu hazırlıkları bizzat yapanlar da eksik değildir. Fakat bunlar hazırlıklarını kimseye hissettirmeden yaparlar. Evlilik hazırlıkları içinde bebek eşyalarının da yer alması çocuk sahibi olma dileğini ifade eder ve bu dileğin gerçekleşmesinin ne derece arzulandığını gösterir. Isparta genelinde; ilk doğacak bebek için kızın annesi de bazı hazırlıklar yapar. Bunun yanında bebeğe, anneye ve damada hediyelik kıyafetler de hazırlanır. Bebeğe altın, anne ve damada uygun görülen gömlek gibi bazı kıyafetler alınarak hazırlanır. Evde yapılacak doğumlarda doğum esnasında kullanılacak yatak örtüleri, muşamba, naylon örtüler ve ilaçlar bir ay öncesinden hazırlanarak doğuma hazır edilir.

Yörede, kadının ilk doğumuna önem verildiğinden daha çok ilk bebek için hazırlıklar yapılmakta, diğer doğumlarda özel bir hazırlığa ihtiyaç duyulmamaktadır. İlk bebeğin önemi, bu doğum ile kadın ve erkeğin beraberliğinin bir aile niteliğini kazanmasından kaynaklanmaktadır.

B) Doğum ve Sonrası: Yörede, doğumlar hastanede, sağlık ocaklarında ve özellikle köylerde ebeler tarafından, evlerde yapılmaktadır. Ebelik ehliyeti, doğum vakalarında bulunmak suretiyle edinilir. En yaşlı, tecrübeli ve şanslı olanı daha çok tercih edilmektedir. Evlerde ebeler tarafından yapılan doğumlarda ebeden ve yardımcılarından başka kimse bulundurulmaz. Yoksa doğumun geç ve ağrılı olacağına inanılır. Ağrılar olursa bazı "ırvasa" denilen uygulamalar yapılır. Ayetler yazılı bir tastan su içirilir. Bununla beraber kadının kolları gerisinden tutularak hafifçe silkelenir. Doğumu yaptıran ebeye para, giyim eşyası gibi hediyeler verilir.

Evde doğum yapan kadın, hastalanmazsa en çok iki-üç gün kadar yatakta yatar. Bazı yerlerde loğusa kadın kırk gün su içmez. Kırk gün erik, kızılcık, elma ve armut kurusundan hoşaf yaparak içerler. Yörede "Loğusanın mezarı kırk gün yanı başındadır" denilmektedir. Loğusa hastalanmış ve bundan evvel de şu içmiş ise "Soğuklamış" denilir.

Doğum yapıldıktan sonra bebek kokmaması için tuzlanır. Sarılık olur diye sarı yazma örtülmez (Senirkent). Bebeğin ağzına şerbet veya bal sürülürse dilinin tatlı, yün sürülürse koyun gibi uysal, Kur'an tozu sürülürse âlim olacağına inanılır (Yalvaç). Doğum yapan kadın yeni doğan bebeğe ezan vaktine kadar meme emzirmez.

Çocuğun yaşaması için bazı uygulamalar yapılır. Çocuğa maşallah, nazarlık takılır. Hiç çocuğu ölmemiş evlerden istenecek yedi parça bezden entari yapılır. Ayrıca çocuklara Yaşar, Durmuş, Dursun gibi adlar konulmaktadır. Bununla birlikte İslâm dininin bir gereği olarak Akika Kurbanı kesilir. Kesilen koyunun etleri çocuk ve anaya yedirilmeden yoksullara dağıtılır. Göbeği düşen bebeklerin düşen göbekleri genellikle bir bez parçasına sarılarak toprağa gömülür. Bununla birlikte şunlar da yapılır:

Erkek bebeğin göbeği düşünce "Okumuş olsun" diye düşen göbeği bir camiye bırakılır ya da saklanır. Kız bebeklerin düşen göbekleri ise hamarat ve temiz olsun diye bir süpürgeye bağlanır. Eğer evin köşesine veya duvarın kovuğuna konulursa bebek büyüdüğünde evine bağlı olacağına inanılır.

Bebeğin düşen göbek parçası dışarıya atılınca bebek ileride dışarıya çok çıkar; camiye veya medreseye atılınca camiye gidip ibadet eder.

Yeni doğan çocuklar doğduğu andan itibaren kundaklanır. Kırsal yerlerinde, onbeş-yirmi günden sonra anne “kolon/çarpana/sırtınaıntar” denilen yün örme bir sicimle bebeği sarar. Genelde tarla ve bahçe de çalışan kadınlar bebeği sırtında taşırlar. Çocuğun bakım ve beslenmesi ile anne ilgilenir. Anne tarla ve bahçe işlerinden zaman ayırabildiği ölçüde çocuğuyla ilgilenir. Yeni doğan bebeğin besin kaynağı anne sütüdür. Bebek emebildiği sürece anne emzirmeye devam eder. Günümüzde çocuk bakımı konusunda kadınların daha bilinçli olması nedeniyle bazı ek besinler verilmek suretiyle çocukların daha sağlıklı yetiştirilmesine çalışılmaktadır. Ancak bölgenin genel ekonomik yapısı göz önüne alındığında yetişkinlerde olduğu gibi küçük çocuklarda da gizli bir beslenme yetersizliği göze çarpar.

1. Ad Verme/Ad Koyma: Yörede ad koymada genellikle İslâmî değerlerin esas alındığı görülür. Bebeklere Peygamberlerin, Ehl-i Beyt'in ve aile büyüklerinin adları verilir. Aile büyüklerinden birinin adını bebeğe vermekteki amaç "Adın sürmesini, devamını sağlamak", "Bitmesini, batmasını" önlemektir. Bebek doğduğunda, göbeği kesilirken bir ad konur. Buna “göbek adı” verilir. Birkaç gün sonra ise bebeğin kuruyup parçası düştükten sonra esas adı konur. Aile büyüğünün adını yeni doğana vermek için ölmesi beklenmez; fakat, bebeğe koyulan ad genelde babanın yakınları arasından seçilir ki bu da ata kültünün devamında gelişen ve bugün yörede, hâlâ yaşayan ataerkil aile düzeninin geçerliliğini ortaya koyar.

Doğan bebeğe ad koymak için bir imam/hoca çağrılır. Hoca, çocuğun huyunun güzel olması, topluma faydalı olması, amellerinin düzgün olması için dua eder. Daha sonra sağ kulağına ezan okuyarak duasını eder. Sol kulağına kamet getirir. Çocuğun ismi konur ve çocuk ismi ile üç kere çağrılır.

2. Anne ve Bebeğe Yapılan Ziyaretler: Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır. Gelen misafirlere tarçın şerbeti ikram edilir.

Çocuk doğunca hısım akraba o eve çocuk görmeye giderler. Bunun zamanı belli değildir. Çocuk görme 3 günlükten 7 ay'a kadar yapılır. 8 aylıktan sonra çocuğu görmeye giden olmaz. Yakın akrabalar aralarında kararlaştırıp çocuk görmeye giderler. Hazırladıkları hediyeleri, öğle yemeğinden sonra alıp çocuk evine gidilir. Hediyeler uygun bir şekilde verilir.

Bazı yerlerde ailenin ilk erkek çocuğu dünyaya geldiği zaman “kütük atma” geleneği vardır. Babanın yakın arkadaşları erkek çocuk haberini alınca bir araya gelip, dallı budaklı büyükçe bir kütük seçerler. Kütüğü allı bir kumaş parçası ile (kurdele) bağlayıp, oğlan babası olan arkadaşlarının kapısı önüne atarlar. Bu kütüğün anlamı, “Oğlunun kütük gibi ömrünün uzun olması, kütük gibi sağlam olması ve soyunun bir ağaç gibi dal budak vermesi, sülalenin genişlemesi” dileklerini ifade eder. Arkadaşlarının attığı bu kütüğü gören baba arkadaşlarına bu kütüğün pişirebileceği büyüklükte erkeç (keçinin erkeği) keçi keser ve ikramda bulunur.

Loğusa kadına kaynana tarafından hediyelik bir kıyafet verildikten sonra bebeğe genelde "Yarım" ve "Çeyrek" diye tabir edilen altın takılır. Ziyarete gelen yakın akrabalar da altın, kolye vb. şeyleri hediyelik olarak bebeğe takarlar. "Bebek Görme", "Doğuya Gitme" adı altında gelenler, kadına "Bebeğin yaşı uzun olsun", "Hayırlı ömürlü olsun", "Analı babalı büyüsün" gibi sözler söylerler. Gelirken de bebek kıyafetleri, örgü ipleri, süt, bisküvi gibi hediyeler getirirler. Kasaba ve köy yerlerinde bunlara ilaveten çorba ve tatlılar (pelte, sütlaç vb.) götürülür.

Loğusa kadın bebeği ile birlikte komşu ve akrabalarına gittiğinde kendilerine "sıçanlık" denilerek, bebeğin bol nasipli olması için küçük hediyeler; ekmek, yumurta, mendil, yazma, havlu, bebek takımı vs. hediyeler verilir.

3. Kırkıncı Gün/Kırkı Çıkmak: Doğumdan sonraki kırk gün anne ve bebeğin “Kırklı" olduğu günlerdir. Loğusa ve bebeğin kırkları çıkana kadar pek kimse ziyaret etmez. Ziyarete gelenler ise evde bulunanlardan kadının ve bebeğin durumunu öğrenirler; ama, onları görme imkanı azdır. Ancak yakın akrabaları bu yasağın dışında bırakılmışlardır.

Isparta'da kırklama su yardımı ile yapılmaktadır. Kırklama geleneği çevresinde oluşan âdet ve inanışlar şunlardır:

Loğusa kadın ve bebek bu süre içinde dışarı çıkmaz, kadın düğün esnasında gelin alayına bakmaz. Aksi takdirde kadın veya bebeğe zarar gelir.

Kırkı karışır inancıyla iki kırklı kadın bir arada bulunmaz. Birbirlerini görürlerse, kadınlar birbirleriyle ekmek değişirler. Bunu bebeklerin kırkı karışmasın, zayıf olmasın diye yaparlar. Bu işi yapılmazsa bebeklerin zayıf kalacağına, öleceğine inanılır.

Anne ve çocuğun kırklama işi için kırk taş toplanıp, bir altın yüzük ile beraber suyun içine atılır. İstenirse "Niyet ettim kırkımı çıkarmaya" diyerek üç İhlâs ve bir Fâtiha okunur. Bu suyla kadın boy abdesti alır ve bebek yıkanır.




Köylerde iş zamanı (tarla ve bahçe işleri) kırkın çıkması beklenmeden kadın bebeğini alıp tarlaya çalışmaya gidebilir. Bu da geleneksel yapının zorlu hayat şartlarının etkisiyle bir nebze de olsa sarsıldığının açık bir delilidir.

4. Aydeş/Adeş Olmak: Yeni doğan bebeğin çok fazla zayıflaması, karnının şişmesi, kol ve bacaklarının çöp gibi incelmesi ve bu ince vücut üstünde başın bir tokmak gibi kalması halinde bebeğin “Aydeş” olduğuna veya bebeğe "Aydeş Bastığı"na inanılır.

Aydeş olan çocuğu iyileştirmek için şunlar yapılır:

Bir ocaklıya gidilir. Ocaklı da, çocuğun "Aydeş Pişirmesi"ni yapmak için hazırlanır. Bunun için ocağa boş bir tencereye koyar. Altına da çalı çırpı konur; ancak, ateşlenmez. Boş tencerenin içine sadece taş doldurulur. Ocaklı, çocuğu eline alır ve bir komşu ile karşı karşıya oturur. Komşu "Ne pişiriyorsun?" diye sorar. Ocaklı "Aydeş pişiriyorum" der. Komşu, "Pişirebiliyor musun?" diye sorar. Ocaklı "Pişiremiyorum da ne demek?" diyerek duâ okur ve çocuğu taş dolu tencerenin içine koyup çıkarır. Bu işlem üç defa tekrarlanır. Sonra çocuk sahibine verilir. Hasta sahibi ve çocuk ocaktan çıkınca hiç arkasına bakmadan eve giderler.

Hasta çocuk ulu bir ağacın altında yıkanır ve bu ağacın dışarı çıkmış kökleri arasından geçirilir. Yine ulu ağaçların etrafında hasta çocuk üç defa dolaştırılır. Daha sonra bu ağaca bir çivi çakılıp ve bir bez bağlanarak, o rahatsızlığın çakılıp kalacağına ve bağlanacağına inanılır.

İl merkezinde aydeş olan çocuklar Gülcü ve Dere Mahalleri'nde bulunan Deliktaş'tan üç defa geçirilir. Bu yere Çarşamba veya Cuma günleri en az iki kişiyle gidilir. Çocuk karşılıklı durarak, delikli taştan geçirilirken “Al çürüğünü ver sağımı” denilir. Sonra kayanın üzerine madeni para konulur ve etraftaki ağaçlara bez bağlanır.

5. Dirgit/Diş Hediği: Yörede, yeni doğan bütün bebeklerin ilk dişleri görüldüğü zaman yapılan törenlere "Diş Bulguru", "Dirgit", "Diş Hediği", denilir. Dirgite Gelendost’ta Gilgidir” denilmektedir. Bebek diş çıkarırken ilk dişini gören kişiye bebek için genelde bir atlet aldırılır. Bunda ise bebeğin dişlerinin kolay çıkacağı inancı vardır. Bu hediye bekletilmez, kısa sürede aldırılıp bebeğe giydirilir.

Çocuk bir, birbuçuk yaşına geldiği ve diş çıkarmaya başladığı zaman dişin zahmet vermeden çıkması için "Gölle" adı verilen nohutlu-buğday haşlaması ile çeşitli yemişler, akraba, dostlar ve yakın komşular huzurunda çocuğun başından dökülür. Huzurundakiler bu gölleyi ceviz, badem, fıstık ve diğer yemişlerle beraber yiyip sohbet ederler.
Bebek bir kaç diş çıkardıktan sonra ailesi "Diş Dirgiti" diyerek akrabalarını ve komşularını davet eder. Davette bebeğe genellikle bebek giysileri, örgü ipleri hediyeler olarak götürülür. Bebeğin annesi buğday, nohut, fasulye gibi yiyecekleri karışık olarak kaynatır. Dirgitle birlikte ayrıca ceviz, fındık, fıstık, badem, ay çekirdeği, leblebi gibi yemişlerle elma, armut vb. mevsimlik meyveler hazırlanır. Bununla beraber bıçak, makas, maşa, iğne, iplik, kalem, defter, ayna vb. eşyalar da hazırlanır. Dirgit ve yemişler yendikten sonra; bebeğin üzerine kimi zaman bir çevre (başörtüsü, yazma) konularak, önüne eşyalar bırakılır. Bebek bunlardan hangisini alırsa ona göre istikbali hakkında bir hüküm verilir. Çocuk aynayı almış ise berber, maşayı almış ise demirci, kalemi almış ise öğretmen, iğne veya makası almış ise terzi olacağına yorumlanır. Kimi yerlerde çocuğun eline kına yakıldığı görülmektedir (Senirkent, Yalvaç, Keçiborlu). Ziyaretçiler bebeğin annesine "Hayırlı Olsun", "Maşallah" derler.




SÜNNET TÖRENLERİ: Hali vakti yerinde olanlar, erkek çocukları için sünnet düğünü yaparlar. Ekonomik gücü olmayanların çocukları da ya yardım kurumları tarafından ya da ekonomik durumu iyi olanların çocuklarıyla birlikte sünnet ettirilir. Sünnet düğününde il merkezi ile ilçeler arasında bazı farklılıkların olduğu görülür. İl merkezinde düğün iki gün, ilçelerde ise iki veya üç gün sürer. İl merkezinde düğünler genelde Cumartesi günü başlar, Pazar günü biter. İlçelerde ise Cuma veya Salı günü başlar. Cuma günü başlayanlar Pazar günü, Salı günü başlayanlar Perşembe günü sünnet törenlerini bitirirler.

Sünnet düğünü yapacak aile önceden, çocuk için bir karyola takımı, yatağı, yorganı, örtüsü ve süslerini, pijama takımını ve "Sünnetlik" denilen sünnet takımını alırlar. Ayrıca düğünde davetlilerin arabalarının aynalarına takılmak üzere ucuz havlulardan alınır. Köylerde yakın akrabalara hediyelik kumaşlar, havlular, mendiller ve çoraplaralınarak "Okuyucu"larla gönderilir.

Şehirmerkezlerindedüğündavetikartlarileyapılmaktadır. Düğünden bir kaç gün öncesinden akrabalar veya komşular toplanarak yufkalar yaparlar. Bunun yapıldığı yerler daha çok köy yerleridir. İlçe merkezlerinde ise "Ev Ekmeği" denilen ekmekler fırından alınır. Düğün yemekleri düğüne bir gün öncesinin akşamından, tutulan aşçı ile hazırlanarak pişirilir. Düğün öncesi, hazırlık gününde yardıma gelen kişi ve akrabalara öğün yemekleri hazırlanır ve yedirilir.

Bugünün gecesinde kadınlar arasında eğlenceler yapılır ve aile çevresindekilere kına dağıtılır. Sünnet çocuğunun avuç içine, kirvelik yapacak kişinin de üç parmağına kına yakılır (Atabey). Kirvelik görevini çocuğun babasının yakınlarından bir büyük üstlenir. Eskiden olduğu gibi kirvelik yapan kişi sünnet sırasında çocuğu tutar; ancak, kirvenin ikinci olan düğün masraflarının bir kısmını karşılama görevi günümüzde düğün masrafları arttığı için bu özelliği yaşatılamamaktadır. Bu görevi de üstlenenlerin sayısı azalmaktadır.







İl merkezinde düğünün birinci gün sabahı mevlit okutanlar da olur. Öğleden sonra sünnet olacak çocuk ya da çocuklar çalgı ile gezdirildikten sonra dinî bir törenle sünnet ettirilir. Akşam sünnet olan çocuğun acısını unutturacak çeşitli eğlenceler düzenlenir ve kına yakılır. İkinci gün genellikle 8:30-13:00 arası yemek verilir. Birinci gün çocuğu sünnet ettirmeyenler bugün sünnet ettirirler.

Isparta genelindeki halk inançlarına göre çocuk tek başına sünnet ettirilmez. Eğer sünnet olacak başka çocuk yoksa sünnet yapılırken bir horoz kesilir ve kesilen horoz kesene veya fakir bir aileye verilir. Sünnetten sonra çocuk yatağına yatırılır. Akrabaları ve gelen davetliler para, altın, mutfak eşyaları gibi hediyeler getirip verirler. Evlerde yapılan bu sünnet düğünlerinde sünneti doktorlar veya ruhsatlı kişiler yaparlar. Sünneti yapan kişiye horoz kesilip verilir. Ayrıca çikolata, sabun, havlu ve sünnet ücreti de verilir.

ASKERE UĞURLAMA VE ASKERDEN KARŞILAMA: Askere gitmeden iki hafta kadar önce arkadaşlar arasında düzenlenen eğlenceler başlar. Akrabalar ve komşular tarafından askere gidecek gençler evlere davet edilerek ağırlanır. Tavuk, horoz, kuzu gibi hayvanlar kesilerek ikram edilir. Ayrıca Askere gidecek gencin ailesine yakınları tarafından “asker uğurlama” ziyaretleri düzenlenir. Ziyarete gelen aile “Baklava, pasta, tavuk ve giyecek eşyası”gibi hediye getirirler. Bazı akşamlar da gençler kendi aralarında toplanarak yemekler yerler ve eğlenirler.

Yola çıkmadan bir gün evvel, camide akşam namazından önce askerler önde, imam ve halk arkada olmak üzere imam tarafından duâ edilir. Duâ ettikten sonra askerler herkesle vedalaşırlar, helâlleşirler. İmamın duâsı gencin vatana, millete hayırlı, uğurlu olması ve sağ salim geri dönmesi şeklindedir. Askerlerin gidecekleri günün sabahı askerler ve yakınları, köylerde köy meydanında, şehir merkezlerinde ise otobüs terminallerinde toplanırlar. Toplu olarak araçlarla giden askerlerin arkasından su dökülür. Bu, "Günleri su gibi aksın", "Su gibi gelsin" inancıyla yapılır.

Askere giden kişilere akrabalar ve komşular tarafından hediye olarak genellikle para verilmektedir. Toplu olarak uğurlama yapılırken davul, klarnet, saz ve darbuka gibi çalgılar çalınarak askerlere moral verilmeye çalışılır. Uğurlamalar yapıldıktan sonra asker ailelerine "Allah kavuştursun" denilir.

Eskiden askerden terhis olanları haber veren bir müjdeci olur ve bunlara "Müjdelik" olarak para, yiyecek, çorap vs. şeyler verilirmiş. Asker ailesinin gençleri, arkadaşları, büyüklerden isteyenler bayraklarla askeri karşılamak üzere yola çıkar ve onu karşılarlarmış. Şimdi ise, köylere kadar araçlarla ulaşımın olması nedeniyle askeri karşılama geleneği yaşatılmamaktadır. Askerden dönen gençler, akrabalarına askerlik yaptıkları yerden aldıkları başörtüsü, kına, çay vs. küçük hediyeleri getirip verirler.

SÜNNET DÜĞÜNLERİ:
Hali vakti yerinde olanlar, erkek çocukları için sünnet düğünü yaparlar. Ekonomik gücü olmayanların çocukları da ya yardım kurumları tarafından, ya da ekonomik gücü yerinde olanların çocuklarıyla sünnet ettirilir Sünnet genellikle iki ile oniki yaş arasında yapılır, düğün öncesinde, oku dağıtılır ve sünnetle ilgili hazırlıklar sürdürülür. Düğün genellikle iki gün olarak düşünülür. Ancak bu konuda şehir merkezi ile ilçeler arasında farklılıklar vardır. Şehirde ilk gün sünnet olacak çocuk ya da çocuklar çalgı ile gezdirildikten sonra dini bir törenle sünnet ettirilir. Akşam sünnet olan çocuğun acısını unutturacak çeşitli eğlenceler düzenlenir. İkinci gün genellikle 8.30 -13.00 arası erkeklere, 13.00'den sonra da kadınlara yemek dökülür. Yemekler Kabune, Helva, Fasulye ya da bütün et şeklinde yapılır. Zaman zaman helvanın yerini zerde alır. İlçelerde uygulama bundan farklıdır. Düğün bir gün olarak düşünülür. Önce genellikle çorbayla başlayan ve yörelere göre değişen yemek verilir. Daha sonra yemeğin verildiği gün yemeğin bitiminden sonra, çocuklar gezdirilerek sünnet edilir.

GÖRÜCÜLÜĞE GİTME KIZ SEÇİMİ:
Oğlan anasının çevrede yaptığı araştırmaları, akraba ve tanıdıkların tavsiyeleri, evlenme çağına gelmiş oğlanın ağzının yoklanması sonucu yapılan araştırmalarla tesbit edilen kızların evine görücüler, kendi aralarında kararlaştırılan bir günde, haber vermeden giderlerdi.

Hiç görmedikleri bu yabancı konukların ziyaret sebeplerini anlayan ev sahibi, konuklarına gereken saygıyı gösterirse de, kızlarını birdenbire verecek izlenimini yaratacak davranışlardan kaçınırlardı. Bu nedenle konukların başörtüleri alınmaz, onlara kahve ikram edilmezdi.
Görücülerin her biri, kızın özelliklerini anlamak için, evin düzeni, temizliği, el becerilerini gözden geçirirler, kızı yakından görebilmek için su vb. ihtiyaçlarını isterlerdi.

Eve dönen görücüler, görebildiklerini ortaya atar ve kızı ile ailesi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karara varılırdı. Sonuç baba ve en yakın akrabalarla görüşüldükten sonra bir aracı ile oğlana söylenirdi. Kız oğlana gösterildikten sonra kesin sonuca varılırdı. Bu süre zarfında kız evi de, oğlan hakkında gizli araştırmalarını yapardı.

KIZ İSTEME:
Kızın seçiminden sonra sıra kız isteme işine gelirdi. Kız isteme işi hem kadınlar, hem erkekler tarafından yapılır, önce oğlan tarafının yakın akrabalarından bir grup, istemek için tekrar kız evine giderlerdi. Kısa bir sohbetten sonra önceleri "Sizin tutmaç keseni, bizim kalem tutana uygun ve münasip gördük", daha sonraları ise "Allah'ın emri, Peygamber'in kavliyle kızınızı, oğlumuza münasip bulduk. Siz ne dersiniz?.." denilerek kız istenilir ve oğlanın hüner ve meziyetleri sıralanırdı. Kız evi ise "İyi geldiniz, hoş geldiniz ama kızımız küçük, borçluyuz, evimiz pek yalnız, çocuk da giderse elimiz ayağımız kuruyup kalacak" cevabını verirlerdi.

Kızı isteyen taraf da, "Biz sizi sıkmayız. Hepsinin kolayı bulunur. Kızın yeri iyidir. Kaçırmayınız" gibi gönül alıcı sözler sarfederlerdi. Eğer kız tarafı verimkâr ise "Allah nasip etmiş ise ne diyelim!" ya da "Bir kaç gün sonra cevap verelim" derlerdi.

Oğlan evi, kızın verilip verilmeyeceğini kendilerine yapılan ikramdan, ayakkabılarının çevrilmesinden, uğurlanmalarından anlamaya çalışırlardı. Kız evi olumsuz cevap vermek istiyorsa, kızlarının henüz gelinlik çağına gelmediğini, başka bir tarafa sözü olduğunu, henüz düğün edemeyeceklerini ileri sürerek hatır kırmamaya çalışırlardı. Oğlan evinin, kız evine ikinci ve üçüncü gidişlerinden sonra "Birliğimiz tamdır. Bir kere de babasından istenilmesi muvafık olur" denilerek kesin cevap erkeklere bırakılırdı. Daha sonra da erkekler bir yerde toplanarak isteme işi tamamlanırdı. Söz kesimini nişan izlerdi. Söz kesilmede bunun belirtisi olan küçük hediyeler verilirdi.Sözgelimi, "mendil alma" gibi.

NİŞAN TÖRENİ:
Oğlan evinin uygun bulduğu bir günde nişan töreni yapılacağı önceden kız evine bildirilirdi. O gün kız evinde misafirlere yemek verilir, masrafları oğlan evi tarafından karşılanırdı. Oğlan evinin sosyal ve ekonomik durumuna göre takılması gereken takılar gönderilirdi. O gün öğleden önce misafirler kız evinde toplanır, kızın arkadaşları özel olarak çağrılırdı. Kız ve oğlan evinin misafirleri, ayrı odalarda bulunurdu.

Kızın yürüyeceği yerlere kıymetli kumaşlar serilir ve bir top kumaş kızın başına örtülürdü. Oğlanın en yakın yenge ve ablası, gelinin kolundan tutarak oğlan evinin bulunduğu odaya götürür, kocası ölmemiş ve başı bozulmadık bir kadın tarafından yüzüğü sağ eline; daha sonra da önce sağ, sonra sol kulağına küpesi takılırdı. Bunu altın, elmas gibi takılar izlerdi. Gelinin nişandan sonra önce oğlan evinin büyüklerinden başlanarak el öpülür, daha sonra akrabalarının takıları takılırdı.

Bunu şerbet içme töreni ve eğlentiler izlerdi. Bu eğlentiler yemekle son bulurdu.

SİNİ HEDİYESİ:
Nişandan bir kaç gün sonra, kız evinden oğlan evine "sini hediyesi" gönderilirdi. Sinide güvey için hazırlanan iç giysi, yakınları için de küçük armağanlar bulunurdu. Nişanla düğün arasında kızın çeyiz hazırlamasına yetecek bir süre bırakılırdı. Bu sürenin uzamamasına özen gösterilirdi. Çeyiz; gelin ve güveyin iç çamaşırları, kimi dış giysileri, güveyin yakınlarına verilecek armağanlar ve gelinin yatak odası takımlarından oluşurdu. Oda takımına yörede "düzen" denilirdi. Çeyiz hazırlığına çocuk küçükken başlanırdı. Ancak, son yıllarda el işlemeleri dışındaki eşya çarşıdan alınmaktadır. Düğünden bir hafta on gün önce "elbise kesimi" yapılırdı. Seçimi kız yanı yapar, giderleri oğlan yanı karşılardı.

Bu hazırlıklardan sonra "okucu" (okuyucu) çıkarılarak düğün günü duyurulurdu. Konuklar çağrılırdı. Okucu çıkan kişi, tatlılık getirmesi, uğurlu olması için ilk karşılaştıklarına katmer, helva ve pide verirdi. Erkek okucularsa, bir top kumaş ve şekerle çağrıya çıkardı. Çağrılıların pazar günü yük yığmaya, pazartesi tel hamamına, çarşamba gelin hamamına ve kınaya, perşembe gelin çıkarmaya ya da karşılamaya beklendikleri duyurulurdu. Uğursuz olacağı inancıyla salı boş bırakılırdı.

Yük Yığma: Oğlan evinin aldığı sandık, yaygı, giysi, takı gibi armağanlar, pazar günü davetlilere sergilenirdi. Bunlardan geline ilişkin olanlar akşam gelin sandığına, öbürleri de başka sandıklara konarak kız evine gönderilirdi. "Yük yığma" denilen bu sandıkları getirenlere kız evinin büyükleri çeşitli armağanlar verirdi.

Tel Hamamı: Oğlan evi pazartesi sabahı, yakındaki hamamlardan birini kiralardı. Konuklar kapıda karşılanır, gelenlere uygun yerler gösterilir, sabun ve kına verilirdi. Gelin gelince def ve dümbeleklerle yıkanma yerine geçilirdi. Gelin yıkandıktan sonra saçı örülür, zülüf kesilirdi. Pide, meyve, çerez sunulur ve konuklara akşam kınaya beklendikleri bildirilirdi. Kına gecesi Yalvaç yöresinde "gelin okşama" diye adlandırılırdı (Anadolu'daki gelin ağlatma karşılığı). Kına yakılmasından sonra "çekici" denen kadın gelinin yakınlarından birini kaldırarak oyunu açardı. Gelin ve güvey anaları, oynayanlara bahşiş verirdi.

Gelin Hamamı: Çarşamba günü öğleden akşama kadar sürerdi. İki tarafın konukları katılırdı. Kimi yerlerde kına gecesi, gelin hamamının yapıldığı akşam düzenlenir ve kına helvası hazırlanırdı. Ancak, gelinin kınası, konuklar dağıldıktan sonra yakılırdı. Bu sırada yalnız çok yakın akrabalar gelinin yanında bulunur, el ve ayaklarına kına yakarlardı. Kimi yörelerde de evlendiğinin anlaşılması için güveyin avuç içine de kına yakılırdı. Oğlan evinde düzenlenen kına gecesi yörede "şamalı gecesi" diye adlandırılırdı. Uluborlu yöresinde gelin hamamına "saç çözme hamamı", kına gecesine "kına basma" denirdi.

Gelin Çıkarma: Oğlan evinin büyükleri önde, öbür davetliler arkada olmak üzere (kimi yörelerde güveyi de yanlarına alarak) perşembe sabahı kız evine gidilirdi. Arkadaşları düğün alayı gelinceye kadar gelini hazırlar, çeşitli eğlencelerle (gelin okşama) üzüntüsünü gidermeye çalışır, kimi yörelerde de güveyin arkadaşları perşembe sabahı "güvey hamamı" düzenler, ondan sonra gelin çıkarmaya gidilirdi.

Kız evine gelindiğinde "cezayir" denen hava çalınırdı. Gelin ata -günümüzde gelin arabasına- bindirilip oğlan evine gelindiğinde de karşılama töreni ve eğlenceleri yapılırdı. Gelin önde, güvey arkada eve girilir, güvey bir süre sonra konukların yanına çıkardı. Kadınlarsa gelinin yanına gider, eğlencelerini sürdürürlerdi. Gelinin duvağı gerdeğe kadar açılmazdı.

Gelin Ertesi: Gerdekten sonraki 3 gün yörede "gelin ertesi" diye adlandırılır. Dost ve akrabalar gelini ziyaret eder, kutlarlar. Gelin bu süre içinde konukları gelinliği içinde karşılar, gelenlerin elini öper, onlara şeker ve şerbet sunar.

Köylerde ve kasabalarda kimi değişimlerle varlığını sürdüren bu gelenekler, merkezlerde büyük ölçüde bırakılmıştır. Çağrılar "okucu" yerine davetiyelerle yapılmakta, nişan ve düğün törenleri salonlarda düzenlenmektedir. Varlığını koruyan geleneklerden kına gecesi ve samaha hemen her yerde rastlanırken, hamam törenleri çok dar bir çevrede sürdürülmektedir.

EVLENME/DÜĞÜN GELENEKLERİ: Evlenme iki bireyin ve bunların ailelerinin sosyal ve bireysel yaşantılarında önemli bir aşamadır. Bu nedenle evlilik kurumuna bağlı törenler çerçevesinde birçok âdet, inanç ve uygulama oluşmuştur.

Türk sosyal yapısının en önemli kuruluşu olan ailenin, kuruluşu ve işlerliğinin sağlanması, üzerinde önemle durulan konulardan biri olmuştur. İlimizde evlenmelerde özellikle yaş, sosyal ve ekonomik denklikler gözetilirdi. Evlenmelerde kız anaları, gelinlik çağına yaklaşan kızına, hayatta eş olacak, yakışacak damadı beklerken, oğlan anaları da oğluna hayat arkadaşı olabilecek serpilmiş kızları araştırırlardı.

"Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır" atalar sözüne uyarak ergenlik çağına giren kız ve erkekler küçük yaşta evlendirilirler. Evlenmelerde erkeğin ve kızın fikrine bakılır. Ailelerin görüşüne göre evlenmeler düşünülür ve rızalarıyla gerçekleştirildi. "Kızı keyfine bırakırsan zurnacıya, oğlanı kendi haline bırakırsan bir yosmaya gönül verir" atalar sözünden hareket edilerek, ana ve babanın kararı haricinde hareket saygısızlık sayılırdı.

Evlenme yaşına gelen erkekler, düşüncelerini ya aracılar tarafından ailelerine bildirir, ya da babasının ayakkabısını hanaya çiviyle çakmak, gündüz lambayı yakmak, zamansız ezan okumak, kaşığı pilava saplamak gibi hareketlerle bu isteği ailesine ulaştırmak isterler.

Kız ve erkeğin seçiminde soy ve sülalenin araştırılmasına özen gösterilirdi. "Anasına bak, kızını al, kenarına bak bezini al", "Kız anadan öğrenir bohça düzmeyi, oğul babadan görür sohbet gezmeyi" sözleri, bunun belirtisidir.

Yakın akraba evliliklerine bazan, süt kardeşlerin evliliklerine ise asla izin verilmezdi. Bazı aileler geçimsizlik olur gerekçesiyle akraba evliliklerine rıza göstermezken, bazı aileler de mallarının dışa çıkmasını önlemek için akraba evliliğine "evet" derlerdi. Tek kızı olan ailelerin bir bölümünde "iç güveyi" alma özelliği vardı. Yaşı geçen kızların evlenmeleri ile ilgili "baht açma", "kızın bahtını satma" gibi inançlara başvurulurdu.


A) DÜĞÜN ÖNCESİ 1. Evlilik Çağı: Eskiden "Erken kalkan yol alır, erken evlenen döl alır" düşüncesi ile ergenlik çağına gelen kız ve erkekler küçük yaşta evlendirilirmiş. Günümüzde ise kızlarda evlenme yaşı on sekizden sonra, erkeklerde ise askerlik bittikten sonra düşünülmektedir. Köylerde bu durumun aksine evlendirilen gençler bulunabilmektedir. Askere gitmeden önce evlilik olmasa bile en azından nişan yapılır. Kızın yaşının oğlanın yaşından küçük olmasına dikkat edilir. Eskiden evlenme yaşına gelen erkekler, düşüncelerini ailelerine bildirmek için ayakkabısını eşiğe çiviyle çakmak, gündüz lambayı yakmak, zamansız ezan okumak, kaşığı pilava saplamak gibi hareketlerde bulunurlarmış. Şimdiki gençler, bu gibi âdetlere itibar etmeyip hislerini aile büyüklerine anlatabilmektedirler.

Aile, oğlu ve aileye uyum sağlayabilecek, oğluna eşlik edebilecek kızları düşünüp aramaya başlar. Eskiden kızların ve oğlanların eş seçiminde rızalarına pek bakılmazmış. "Kızı keyfine bırakırsan zurnacıya, oğlanı kendi haline bırakırsan bir yosmaya gönül verir" inancından hareketle ana ve babanın kararı dışına çıkmak saygısızlık olarak sayılırmış. Günümüzde ise bu düşünce ve hareketlerin kaybolmaya başlandığı görülmektedir. Gençlerin rızası ve beğendikleri kimselerin olup olmadıkları sorulmaktadır.




Kardeşler arasında sıra da evlilik çağını belirleyici bir faktördür. Özellikle erkek kardeşler arasında bu sıra daha çok gözetilir.

2. İlde Uygulanan Evlilik Şekilleri: İl merkezinde yakın akraba evlilikleri yaygın değildir. Ancak küçük yerleşim yerleri olan köy ve kasabalarda bu evlilik şekline çokça rastlanılmaktadır. Şehir merkezlerindeki aileler "Geçimsizlik olur", "Çocuklar sakat doğar" gerekçesiyle akraba evliliğine rıza göstermezken, köylerdeki aileler de mallarının dışa çıkmasını önlemek için akraba evliliğine "Evet" derler. Ancak baba malından kıza hak verilmediği ve bu âdetin çok yaygın bir şekilde uygulandığı göz önüne alınırsa bunun zayıf bir ihtimal olduğu görülecektir.

Birbirini seven iki genç ailelerinin rızalarını alarak evlenebilirler. "Beşik Kertme Evliliği" yörede bilinmesine rağmen uygulanmamaktadır.

İlde evlenmelerin çoğu "Görücü usûlü" ile yapılmaktadır. Kocası ölüp dul kalmış olanlar, genellikle bir daha evlenmezler; fakat, kocasının ölümünden sonra kaynıyla evlendirilmiş kadınlara da rastlanır. Eğer dul kadın koca evinden çıkıp, babasının evine yerleşmişse ve yaşı da gençse ikinci bir evlilik yapabilir. İlde, kız kaçırma olayları da görülmektedir.

3. Kız İsteme/Dünürlük: Oğlan anasının çevrede yaptığı araştırmaları, akraba ve tanıdıkların tavsiyeleri, evlenme çağına gelmiş oğlanın ağzının yoklanması sonucu yapılan araştırmalarla tespit edilen kızların evine kararlaştırılan bir günde oğlan, annesi, babası, akrabalardan ileri gelenler ve kız evi ile aracılık yapacak bir kişi hep birlikte kız evine giderler. Bu kişilere "Görücü", "İsteyici" denilir.

İlk görücülük safhası çok kere bir nezaket safhası içinde geçer. Kız evine bir kutu çikolata veya baklava ile giden görücüler, yapılan sohbetten sonra maksada girerler. Oğlanın babası veya akrabalardan ileri gelenlerden birisi, kızın babasına "Allah’ın emri, peygamberin kavliyle kızınız ..................'yi oğlumuz .............'ya istemeye geldik" der. Eski zamanlarda kız istenirken "Sizin tutmaç keseni bizim kalem tutana münasip gördük" denilirmiş. Kız verilmek istenmiyorsa kızın babası "Kızımız küçük", "Borcumuz var", "Önünde ablası, abisi duruyor", "Evimiz pek yalnız, çocuk da giderse elimiz ayağımız kuruyup kalacak" cevabını verir. Kızı isteyen taraf "Biz sizi sıkmayız", "Hepsinin kolayı bulunur", "Kızın yeri iyidir, kaçırmayınız" gibi gönül alıcı sözler söylerler. Eğer gönülleri verimkâr ise kız evi "İki, üç gün sonra bir daha gelin, biraz düşünelim. Kıza danışalım" derler. "Kız evi naz evi" denilerek kız evine bir kaç defa daha gidilir. Oğlan evi, ayrı ayrı zamanlarda kızın evini "Kız kapısı kale kapısı" diyerek son sözü alıncaya kadar mücadele eder. Oğlan evi, kızın verilip verilmeyeceğini kendilerine yapılan ikramdan, ayakkabılarının çevrilmesinden, uğurlanmalarından anlamaya çalışır. Eğer kız evi kararını vermek şeklinde vermişse "Allah nasip etmişse ne diyelim?", "Allah yazdıysa ne diyelim? Hayırlı olur inşallah" derler.

4. Başlık/Kalın/Ağırlık: Isparta'da, günümüzde başlık alınması hemen hemen hiç kalmamıştır. Eskiden yörede çok yaygın olan bu âdete "Kalın Alma", "Ağırlık Alma" denirmiş. Başlık parası tamamen kız evine ödendikten sonra düğüne başlanırmış. Alınan başlık ile kızın çeyizine hiçbir masraf edilmezmiş.

5. Mendil Alma/Söz Kesme: Belirlenen tarihte -genellikle Perşembe/Cuma akşamları- kız evinde toplanılır. Kız evi önceden hazırlık yapar. Akrabalar ve yakın dostlar çağırılır. Oğlan evi de kendi yakınlarını toplar. Kız evine gelinirken kıza elbiselik, terlik, iç çamaşırı, yemek için çay, pasta, kurabiye getirilir. Kız evi, oğlan evinin getirdiği kahveyi pişirerek misafirlere sunar. Ardından çay ile pasta, kurabiye gibi ikramlar verilir. Sıra yüzüklerin takılmasına gelir. Büyüklerden biri, bir tepsi içinde getirilen, birbirine kırmızı bir kurdeleyle bağlı yüzükleri takar ve kurdele kesilir. Sırasıyla kız ve oğlan el öpmeye başlarlar.

İl merkezinde mendil alma günü yapılan törenlere "Mübareke" denilir. Kız evi, oğlan evine "Mendil Alma" adı altında bir bohça verir. Bütün yörede verilen bu bohçanın içerisinde oğlana ait mendil, havlu, çorap, iç çamaşırı, kolonya, kravat gibi eşyalar vardır.

6. Nişan: Kız ve oğlan evleri, belirledikleri bir tarihte nişan yaparlar. Kız evinde yapılan nişan genellikle Perşembe/Cuma günü yapılır. Perşembe günü İslâmî değerlere göre hayırlı bir gün olduğu için seçilir. İslâmî inanışa göre Hz. Muhammed (S.A.V.), nafile oruçlarını Pazartesi ve Perşembe günleri tutmuştur. Ayrıca inanışa göre Perşembe gecesi Cuma gününe bağlayan mübarek bir gecedir. Bu nedenle sünnet, nişan, düğün vb. törenler için bu günler başlangıç olarak tercih edilir.

Nişan gününden 4-5 gün öncesinden akraba, komşu ve eş dostlara dilden "Nişanımız var buyrun" denilir. Ş.Karaağaç’ta nişan ve düğün daveti için görevlendirilen kişiye “Gelişçi” denilir. Nişandan bir kaç gün öncesi de kız ve oğlan evinden anneler, babalar, kız ve oğlan ile çarşıya alışverişe gidilir. Kız ve oğlana nişanda giyecekleri elbiseler alınır. Kıza terlik, ayakkabı, çanta, nişan kıyafeti, iç çamaşırı, başörtüsü; oğlana ise pantolon, gömlek, kravat, kazak ve iç çamaşırı gibi giyecekler alınır. Buna yörede "Esbap Görme" denir. Bunun yanı sıra kıza ve oğlana "Takı"lar da alınır. Kıza 1,5 m. zincir, altı ilâ on arası bilezik, altın, küpe, yüzük ve saat; oğlana ise saat ve yüzük alınır. Kıza alınan bütün giyecek ve takıları oğlan evi, oğlana alınan her şeyi ise kız evi karşılar. Keçiborlu'da esbap görmeye "Elbise Görme" denilir. Alışverişler bittiğinde oğlan evi, kız evine lokantada yemek yedirir.

Oğlan evi nişan günü kız evinde kullanılacak ve ikram edilecek kuru pasta, kuru yemiş, çay, bisküvi, şerbet, peçete gibi ihtiyaçları alarak nişan gününe hazır eder. Ş.Karaağaç İlçesi Karakaya Köyü'nde nişan hazırlıklarına "Boncuk Takımı" denilir. Senirkent'te ise kıza alınan takılara "Ağırlık Bitirme" denilir. Oğlana alınan hediyeler kız evine, kıza alınan hediyeler oğlan evine götürülür. Bunlar nişan günü sabahı ya da bir gün önce ailelerin münasip gördüğü kişiler tarafından oğlan ve kız evine verilir.

Kız evine gelen erkek ve kadın misafirler ayrı odalarda otururlar. Bazı yerlerde nişan gününde eğlenceler tertip edilir. Kadınlar kendi aralarında tefçi bir kadının önderliğinde eğlenceler ve oyunlar oynarlar. Tef yerine bazan müzik kasetleri çalındığı gibi ilâhîler söyleyerek de nişan töreni yapılır. Nişan takılarını kıza kaynanası takar. Gönen'de nişan yüzüklerini boşanmamış, evli, mutlu ve çocuğu olan bir kişi takar. Keçiborlu Aydoğmuş Kasabası'nda nişan takıldığı gün gelinlik kıza abdest aldırılarak başına kırmızı "Allık" denilen bir örtü örtülür. Ortaya oğlan evince alınmış bir takım elbise ile şapka konur. Elbisenin üzerine konan bir yastıktan gelinlik kız üç kere "Pervâneler" adlı bir ilâhî eşliğinde atlattırılır (Bu ilâhi Düğün kısmında verilmiştir). İlâhî bitiminde oğlan evi, nişan takılarını gelinlik kıza takar. Arkasından da davetlilerin verdiği "Belek" denilen hediyeler bırakılır. Nişanda kıza verilen paralarla çeyiz eksiklikleri giderilir. Nişanlı kıza isterse kendi ailesi de takı takar.

Eğirdir’de nişan günü oğlan tarafı bir kadın hoca ile kız evine gider. Kur’an okuma eşliğinde oğlan evi nişan yüzüğünü süslü kutu içinde diğer takılarla kız evine verir. Kız evi oğlanın nişan yüzüğünü bir bohça içerisinde havluya iğneli vaziyette verir. Takılar takıldıktan sonra şeker ve şerbet ikram edilir.

Yörede, nişanda takılan takılara "Saçı" denilir. Eskiden nişan töreninde oğlan evi, takılarını herkesin gözü önünde; yüksekçe bir yere çıkan bir kadın tarafından, yüksek sesle ilan ederek takarmış. Ayrıca nişana davet edilen eş, dost ve yakınlar da altın ve para hediyelerini aynı şekilde sunarlarmış. Fakat bu gelenek yörede zamanla bir yarış ve itibar meselesi haline gelmesi yüzünden yavaş yavaş kalktığı görülmektedir.

Bütün bir nişan devresinde geçecek olan dinî bayramlarda nişanlı aileler birbirlerine hediyeler gönderirler. Genellikle oğlan evi bu konuda daha önde durumdadır. Hediyelerin mahiyetleri ailelerin varlıklarıyla ilgilidir. Ramazan bayramında hamurdan tatlılar, kurban bayramında koç gibi hediyelerin yanı sıra kıza elbiseler vb. şeyler alınır. Buna yörede "Sini Gönderme" denilmektedir.

Nişanın olduğu günden itibaren güvey, nişanlısını akşam veya gündüz ne zaman isterse görme hakkına sahiptir. Kimi aileler, nişanlı gençlerin görüşmelerinde dinî bir sakınca olmaması için imam nikâhını kıyarlar.

Nişan yüzükleri takıldıktan sonra sebepsiz yere parmaktan çıkarılmaz. Çıkarılırsa eşlerin geçim, dirlik ve düzenleri bozulacağına inanılır. Nişan süresince kız ve oğlan evi birbirlerini yemeğe davet ederler. Böylece samimiyeti ve akrabalık bağını arttırmaya çalışırlar. Nişan ile düğün arasının uzatılmamasına özen gösterilir.

B) DÜĞÜN: Günümüzde Isparta'da yapılan düğünler çalgılı ve çalgısız olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır. Çalgılı düğünlerde davul, klarnet, saz ve darbuka çalanlardan oluşan kişilerle düğün icra edilir. Daha çok küçük yerleşim yerlerinde yaygın olan bu düğünlerde çalgıcılar, ilk günden gelin çıkma gününe kadar çalgılarını çalar ve türküler söylerler. Bu tür düğünlerde gençler genellikle oyun oynar, içki içer ve silah atarlar. Bu düğünlere "Samahlı Düğünler" denilmektedir. Çalgısız düğünler ise sadece yemekli olur. "İlâhîli Düğün" de denilen bu düğünlerde içki, çalgı ve buna bağlı olarak oyunlar pek gözükmez. Gelin çıkarmasında tekbirler veya ilâhîler söylenir. İlâhî düğünlerin bu şekilde yapılması, düğünlerin İslâm inancına uygun olarak yapılması gerektiği inancıyla açıklanmaktadır.

Isparta genelinde düğünler genellikle üç veya dört gün sürer. Perşembe veya Cuma akşamından başlayan düğün Pazar günü gelin çıkmasıyla son bulur. Köylerde ise Perşembe günü başlaması yaygındır. Düğün tarihini kararlaştıran kız ve oğlan evi düğün hazırlıklarına başlarlar. Kız evi kızın çeyizini tamamlamaya çalışır. Kız, çeyizinde mutfak ve yatak odası takımlarını, dantel, oya ve masa örtüsü takımlarını yapmak zorundadır. Kız evi ekonomik durumuna göre kızın çeyizine isterse fırın, çamaşır makinası, dikiş makinası, halı, kilim, yolluk, paspas gibi eşyaları da koymaktadır. Kız bu eşyalarını çeyiz odasına sererek teşhir eder. Kızın çeyizi çoksa gezenler tarafından “Viri Maşallah pek güzel olmuş, gelinin anası pek maharetliymiş, gelinin çeyizi çok güzelmiş” denilir. Eğer kızın çeyizi yetersiz görülürse bu sefer “Anası uyumuş, kızı büyümüş, örümcekler/salyangozlar duvarlarda yürümüş” denilir.

Oğlan evi de evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bunlar oturma ve misafir odası takımları, televizyon, halılar, buzdolabı, kanepeler, sobalar vs. eşyalardır. Bütün bunlardan sonra düğünden bir kaç gün önce kıza ve oğlana alınacak kıyafetler; gelinlik ve güvey elbisesi, için alış verişe gidilir. Alış veriş sırasında kız ve oğlan evinin yakınlarına da çeşitli kıyafetler ve elbiselik kumaşlar alınır. Buna il merkezinde "Elbise Görme", Senirkent'te "Kaba Gitme", Ş.Karaağaç ve Y.bademli'de "Urba Görme" gibi adlar verilmektedir. Kız tarafına alınan gelinlik ve elbiselik gibi hediyeler oğlan evinde, erkek tarafına alınan hediyeler ise kız evinde kalır. Bu hediyeler karşılıklı anlaşarak alınır. Alınan hediyeler düğünün birinci günü kız ve oğlan evine ulaştırılır. Kız evine giden hediyeler bir sandık içinde, oğlan evine gidenler ise bir bohça veya torba içinde gider.







Şehir merkezlerinde düğün tarihinden bir hafta öncesinden düğün davetiyeleri bastırılarak dağıtılır. Köylerde ise "Okuntu" olmakla birlikte davetiye kartları bastıranlar da vardır. Köylerde "Un Odunu" ya da "Düğün Odunu" adı altında odun toplamaya gidilir. Düğünden iki-üç gün önce toplanan bu odunlarla yufka yapılır. Gelen misafirler değişik evlerde köylüler ve düğün sahibinin yakınlarınca misafir edilirler. Eskiden misafirler kalacakları eve hediye olarak çay, şeker, kolonya ve mutfak eşyaları getirirlermiş. Bugün ise böyle bir âdet kalmamıştır.

Düğünün ilk günü sabahı çoğu yerde oğlan evine Türk bayrağı, Eğirdir gibi bazı yerlerde ise kırmızı yazma veya poşu asılarak düğün başlatılmış olur. Düğünde çalgı çalınacaksa çalgıcılar getirilir. Düğünün ilk gününde çalgıcılar, oğlan evinde oyunlar için saz, davul, klarnet ve darbukalar çalarak, türküler ve şarkılar söylerler. Bazı yerlerde ise düğünün ilk günü sabahı mevlid-i şerif okutulur. Düğün yemeği için hayvanlar kesilebildiği gibi kasaptan da et alınır. Yemeği pişirmek için bir aşçı tutulur. Aşçı, yemek pişireceği kap-kacakları ve bulaşıkçı kadınları beraberinde getirir. Yemek açık meydanda "Sofra" denilen masalarda yenileceği için onar kişilik olan yuvarlak masa ve sandalyeler kiralanarak, bugün oğlan evine getirilir. Ayrıca yemek yenilecek yer için havanın güneşli veya yağmurlu olmasına karşı iskeleler ile brandalar gerilerek, üstü örtülü yerler hazırlanır. Bu, ndan dolayı yapılır. Düğün yemeği hazırlanmasında yardımcı olan akraba ve komşulara yemek yedirilir. Senirkent Uluğbey Kasabası'nda düğünün bu ilk günün akşamı oğlan evi, kız evine yağlı yufka götürür ki buna "Pide" denir.




Senirkent’te düğünden 15 gün önce kızın başına kına yakılır. Kız arkadaşlarını davet eder ve eğlenceler yapılır. Arkadaşlarının yardımı ile çeyizler serilir. Düğün Cuma veya Salı günü başlar ve 4 gün devam eder. Cuma günü ikindiden sonra oğlan evinde çalgı ekibi masayı kurarak düğün başlatılır. Gündüz kadınlar arasında kız evinde “çeyiz ilme” adı verilen eğlenceler yapılır. Akşam oğlan evinde erkek şenliği yapılır. Cumartesi günü sabahleyin davul eşliğinde kız evine heybe gider. İçine pide ve et konur. Heybenin üzerine poşu örtülerek kız evine götürülür. Yapılan okular akrabalar tarafından davul eşliğinde dağıtılır. Öğleden sonra kız evine, “pullu” adı verilen içinde kına ve gelin ayakkabısı olan dürü gider. Öbür sinilere de çerez ve buğday konularak, üzerleri “erbi” denilen örtü ile örtülür. Bunu belirli yaşlardaki çocuklar, davulun önünde ve başlarının üstünde kız evine götürürler.

Eğirdir’de düğünün birkaç gün öncesi kız ve oğlan evi arasındaki bağlantıyı kurabilmek için bir "okucu" bulunur. Okucu düğün gününü, kadınlar hamamını, kına gecesini eşe dosta duyurmanın yanı sıra başka görevleri de üstlenir. Okucu hamam günü tek tek evleri gezerek güvey tarafından kız evine gönderilen sabunları dağıtır ve hamama çağrıda bulunur. Düğünün ilk günü oğlan evi okucu ve tefçi eşliğinde hamam için gerekli sabunla dolu olan çeyiz sandığını kız evine gönderir. Bu ilk gün kız evinde kız çeyizi sergilenirken, oğlan evi bulgur pilavı ve üzerine kapama et ile irmik helvasından oluşan düğün yemeği verir.

Düğünün ilk gün akşamında helva karıştırma işlemi için güveyin arkadaşları gelir. Burada herkes sırayla kazanda kavrulan irmik helvasını karıştırır. Karıştırırken çeşitli ağız şakaları yapılır. "Hadi Mehmet hızlı karıştır, bak helvayı yakıyorsun", “Helvanın yağı/tuzu/şekeri az olmuş!” gibi sözler söylenerek gülünür. Helvanın şerbeti döküldükten sonra dinlenmeye bırakılır. Güveyin arkadaşları, pişen helvadan sıcak sıcak yiyebilmek için geç saatlere kadar beklerler. Düğünün ikinci günü yenecek olan pilav, kabine, çorba, etli nohut (veya fasulye) ve irmik helvası bu geceden hepsi hazırlanır. Düğün sahibinin durumu şayet iyi ise yemeğin çeşidi de değişir. Bu durumda kapama, çorba, pilav ve irmik helvası yemek olarak verilir. Pişen yemekler gönüllü kişiler tarafından sabaha kadar beklenilir. Bu bekleme işine Kazan Bekleme denilir. Kazan bekleyen kişilere et, tavuk gibi yiyecekler verilerek ikram edilir.

Perşembe günü başlayan düğünlerde, düğünün ikinci günü olan Cuma günü "Gelin Hamamı" düzenlenir. Kız evinin ve oğlan evinin yakınları gün boyunca oğlan evinin kiraladığı hamama giderler. Hamamda tefçinin önderliğinde türküler söylenir ve oyunlar oynanır. Tefçiye gelinin anası ve kaynanası bahşişler verirler. Gelin göbek taşına oturtularak, kâkülü kesilir ve tefçi kadın tarafından türkülerle okşanır. Tefçi kadın, eline aldığı tef/def ile kızı üzecek veya ağlatacak şekilde türküler söylemeye başlar. Bu esnada söylenen türkülerden bazıları şöyledir:







Tutun atın başını
Silin gözünün yaşını
Çağırın oğlan kardeşini.
Ney ney aman yazık.

Şehirden getirin tası
Hanay evlerde işitin sesi
Kızım olmuş gelinlerin hası
Ney ney aman yazık.

Odun alır kucağına
Gider evin bucağına
Güveyinin kucağına
Ney ney aman yazık.

Tepsiye korlar tuzu
Üstüne korlar bezi
Anasının kıymetli kızı.
Ney ney aman yazık.

Ana hamama vardın mı?
Yunduğum yeri gördün mü?
Şimdi kıymetim bildin mi?
Ney ney aman yazık.

Hamamdan çıkınca önceden kız evinin un, yağ ve susamdan yaptırdığı çörekler gelinin başında bölünerek herkese dağıtılır. Düğünün bu ikinci gününde "Kına Gecesi" de yapılır. Cuma veya Cumartesi günü yapılan kına gecesinde kadınlar kendi aralarında eğlenirler. Türküler söyleyerek kıza ve arkadaşlarına kına yakarlar. Gelin kız, kına yakma merasiminde örtünün altında ağlamadan duramaz.

Atabey'de, oğlan evinden; sini içinde hazırlanan, kına, çerez, kırmızı örtü ve mum kız evine gider ve kıza abdest aldırılarak, yüzü kırmızı örtü ile örtülür ve kınası yakılır. Kına yakılırken kızın avucu içine elti veya görümce tarafından uğur parası olarak para konur. Kına yakılırken gelin çok ağlarsa gönülsüz, ağlamazsa çok istekli olduğu söylenir. Gelene çerez dağıtılır. Gelin kız ile bazı arkadaşları, bu gece beraber aynı odada kalırlar.

Eğirdir’de ise, düğünün ikinci günü kadınlar hamama gittiğinde oğlan evinde erkekler içkili eğlenceye başlarlar. Hamamda gelin, kokulu sabunlarla göbek taşında yıkanır. Gelinin bütün arkadaşları ayrı ayrı birer tas su dökerler. Bu esnada hamam içinde tefçinin eşliğinde eğlenti yapılır. Gelin kız okşama manileri ile okşanır ve göbek taşının çevresinde döndürülür. Bu arada türküler, maniler söylenir ve oyunlar oynanır.







Yine Eğirdir’de Cumartesi günü kızın çeyizi oğlan evine getirilerek sergilenir. Bütün gün boyunca eğlentiler sürdürülür. Cumartesi gecesi kına gecesi olarak düzenlenir. Kadınlar kendi aralarındaki eğlentilerinde "çekici kadın" seçerler. Çekicinin görevi herkesi oyuna kaldırmaktır. Bu davranışında da özgürdür. Kadınlar eğlentisinin coşkulu bir yerinde, oğlan tarafı elinde mumlarla gelir. Mumlar geline ve kızlara verilir. Yanan mumlardan bir daire oluşturulur ve tefçinin eşliğinde bu dairenin içinde oynanan kına gecesinde gelini ağlatacak türküler söylenir.










Keçiborlu İlçesi'nde, kına gecesinde güveyin sağdıç annesinin hazırladığı katmer ve çerezler dağıtılır. Aydoğmuş Kasabasında gelinin kına gecesinde söylenen “Pervâneler” adlı ilâhîden bazı dörtlükler şöyledir:

Pervâneler şema yanar Allah
Gelsin beraber yanalım
Yazmaktır bizim kârımız Allah
Gelsin bir hoşça yanalım

Harç edelim hep varımız
Pervâneler yârenimiz Allah
Muhammed peygamberimiz
Gelsin bir hoşça yanalım

Y.bademli İlçesi'nde kına gecesine "Kekilin Kesimi" denir. Bu gecede oğlan evinden kız evine bohça ve sandık getirilir. Sandığın içine gelinin giyeceği gelinlik ve diğer alınan elbiseler, ayakkabı, terlik vb. eşyaları konur. Bohçaya ise kızın ailesine hediye olarak mendil, gömlek, yazma, çorap, kumaş gibi eşyalar konur.

Gönen İlçesi’nde oğlan evinde yapılan kına eğlentilerinde, damada kına yakılırken şöyle bir okşama söylenir:

Yârini yarın alır kucağına
Gider evin bucağına
Yarın akşam yâr kucağına
Güveyi kınan kutlu olsun
Yârinin dili tatlı olsun

Kestane gömdüm ocağa
Patladı çıktı bucağa
Yarın akşam yâr kucağa
A beyim kınan tatlı olsun
Yârinin dili tatlı olsun

Senirkent’te, kına gecesi kız evinde kadınlar arasında yapılan eğlenceye “hamam” adı verilir. Bu esnada söylenen gelin okşama türkülerinden bazıları şöyledir:

Atladı çıktı eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Ay evlerin yakışığı
Kız evlerin yakışığı.

Ay anan kınan kutlu olsun
Vardığın yer hürmet dolsun
Ak güvercin kayar gelir
Yavruları sayar gelir
Senin gelin olduğunu
Senin baban duyar gelir.

Ay anan kınan kutlu olsun
Vardığın yer hürmet dolsun
Ziniye koyarlar balı
Üstüne örterler alı
Kız annenin bir tek gülü
O da gelin oluyor.

Babasına:
Mesdine bak mesdine (ay bubam hı, hı, hıı)
Sağol otur postuna (ay bubam hı, hı, hıı)
Karlı dağlar gibi (ay bubam hı, hı, hıı)
Yük müydüm üstüne? (ay bubam hı, hı, hıı)

Anasına:
Gökte durnalar öter geçerek (hı, hı, hıı)
Onun da sesi aşerliği tutarak (hı, hı, hıı)
Oğlan mı everiyon sandın al duvağı tutarak (ay anam hı, hı, hıı)

Ablasına:
Penceremiz parmak parmak (ay abam hı, hı, hıı)
Ayrılır mı etinen tırnak? (ay abam hı, hı, hıı)
Bizi de birbirimizden ayıranın (ay abam hı, hı, hıı)
Helaldir boynunu almak (ay abam hı, hı, hıı)
Yörede, kız evinde kına gecesi olurken oğlan evinde de güvey ve arkadaşları çalgıcıların eşliğinde eğlenip, oyunlar oynarlar. Oyunlar zeybek, serenler, teke zortlatmaları şeklindedir. Eskiden kına gecelerinde, bir ateş etrafında "Maşalama" denilen seyirlik oyunlar oynanırmış. Bu oyunları kadınlar ve erkekler ayrı yerlerde, hep birlikte seyrederlermiş. Ancak bu tür seyirlik oyunlar yörede, artık hemen hemen hiç oynanmamaktadır. Oğlan ve arkadaşları eğlenirken kız evinden gelen kına yakılır ve güveye kına yakılırken türküler söylenir. Güveye kına yakılırken, baba evinden ayrıldığı için onu üzecek şu türküler söylenir:







Ak güvercin kayar gelir
Yavruların sayar gelir
Senin güvey olduğunu
Eşin dostun duyar gelir.

Ay beyim kınan kutlu olsun
Yârinin dili datlı olsun

Biner atın iyisine
Gider yolun doğrusuna
Selâm söylen dayısına
Oğlun güvey oluyoru.

Ay beyim kınan kutlu olsun
Yârinin dili datlı olsun
Akça kiraz erdi mi ola?
Kemalını buldu mu ola?
Senin güvey olduğunu
Eşin dostun duydu m'ola?
Ay beyim kınan kutlu olsun
Yârinin dili datlı olsun

Sütçüler’de düğünlerde erkekler genelde bir meydanda, ateş çevresinde eğlenirler. Cumartesi öğleden sonra veya akşamdan sonra kına gecesi hazırlanır. Kına oğlan evi tarafından getirilir. Kına yakmadan önce “heng” denilen bir eğlence düzenlenir. Kadınlar bir süre eğlendikten sonra gelin evin ortasında, yastık üzerine oturtulur. Kına “Başı bozulmadık” yani yuvası bozulmamış/boşanmamış yaşlıca bir kadın tarafından karılıp, gelinin ellerine sarılır.

Kına avucun ortasına “yumma” denilen biçimde para konulup, daha sonra da bezle sarılması şeklinde olur ya da usta bir kınacı tarafından ipli kına yakılır. Halı ipi dediğimiz pamuk iple ele değişik şekiller verilerek sarılır. Sarma işi bittikten sonra ipleri de kapatacak şekilde kına avuç bezle sarılır. Ertesi günü kınanın ipleri ve posası çıkarılıp atılır. Geline yeni elbiseleri giydirilir, başına al örtülür. yörede al, gelin duvağı olarak kullanılmaktadır. Kınayı yakan kişi veya bir başka kişi kına yakımı boyunca bilinen ağıtları söyleyerek, gelinlik kızı ve yakınlarını ağlatır. Ayrıca kına havası genç kızlar tarafından hep bir ağızdan söylenerek, geceye hüzünlü bir hava katılır. Bu kına yakma töreninde kına havası/okşama olarak şu dörtlükler söylenir:

Karınca karınca sarı karınca
Oynamaya çıkmış gelin görümce
Oyna gelin oyna kardeş düğünü
Elle bacak kısa salla boyunu

Gurbet ele kız verme yiter gider
Anayı babayı terk eder gider
Anam yol içine ateş yakmasın
Kızım gelir diye yola bakmasın

Taş dibinden çıkar suyun koyusu,
Gurbet ele gider kızın iyisi.
Verme gurbet ele kız yiter gider,
Anneyi babayı terk eder gider.

Gurbet elidir koç yiğidin mekanı,
Aramazlar gurbet elde yiteni.
Gideceği yollar pelit arası,
Kendi verir kendi ağlar, kızın anası.

Daha sonra “dirgit” denilen bulgur sinilere konulup misafirlere ikram edilir.

Sütçüler’de çeyiz götürme işine “Sandık götürme” adı da verilmektedir. Çeyiz genelde kız çocuklarının doğumundan itibaren kız annesi tarafından hazırlanan ve saklanan giyim kuşam, evde kullanılan diğer kumaş eşyalar, takılar, mutfak eşyaları ve günümüzde diğer dayanıklı ev eşyalarından oluşur. Günümüzde bir kamyona yüklenip, diğer eşyalarıyla birlikte oğlan evine götürülür. Çeyiz sandığı götürülürken gelinin oğlan veya kız kardeşi sandığın üstüne oturur ve bir hediye ister, sandık hediyeyi almadan bırakılmaz. Sandık evden çıkarılıp, oğlan evine götürülür. Hediye alma işi orada da tekrarlanılır. Oğlan evinde sandık açılır ve gelinin hazırladığı çeyiz düğün evine serilir, duvarlara asılır. Böylece hem gelinin neler getirdiği öğrenilir, hem de gelinin ne kadar becerikli, hünerli olduğu öğrenirlerdi.




Atabey'de oğlan evi, düğünün üçüncü günü olan Cumartesi günü akrabalarını ve yakın komşularını çağırarak yemek verir. Buna "Danışık" denir.

Kız ve oğlan evinde yapılan akşam eğlencelerine Ş.Karaağaç Karayaka Köyü'nde "Cümbüş" denilmektedir.

Düğün yemeği düğünün ikinci günü olan Cumartesi günü veya üçüncü gün olan Pazar günü verilir. Düğün yemeği; oğlan evinde, kadın ve erkeklere farklı yerlerde verilir. Sabah saat sekizden on ikiye kadar erkeklere, saat on ikiden on beşe kadar kadınlara yemek verilebildiği gibi saat on üçe kadar; yerin durumuna göre, kadın ve erkeklere aynı zamanda da yemek verilebilmektedir. Düğün yemeğine gelen davetliler, ekseri bu zamanda düğün hediyesini oğlan evine verirler.

Düğün hediyesi olarak para, altın, mutfak eşyaları, halı vb. hediyeler verilir. Köylerde düğün hediyesi kına gecesine gelirken de verildiği görülür. Düğünlerde genellikle tavuk veya yayla çorba, kuru ya da taze fasulye, tas kebabı, bamya, haşlama et, pirinç veya bulgur pilavı, domates salatası, irmik helvası veya zerde hazırlanarak verilir. Çorba, kuru fasulye, pilav, salata ve irmik helvasından oluşan düğün yemeğine “helva kabine” denilir. Çorba, pilav, haşlama bütünet, zerdeden oluşan düğün yemeğine ise “Kapama” denilir.




Düğünün son günü "Gelin Çıkarma" günüdür. Gelin genellikle Pazar günü baba evinden alınır. Gelin çıkarılacağı gün sabahtan kalkılır. Kız evinden birkaç erkek, güveyi tıraş yaptırıp güvey elbiselerini imamın nezaretinde giydirirler. Kız evine ise oğlan evinden bazı kadınlar giderek, kızı giydirir ve başını kuaförde yaptırırlar. Bazı gelinler kuaföre gitmezler. Genellikle İslâm inancına uygun olarak düğün yapan bu kişiler, gelin olacak kıza gelinlik olarak özel, kapalı gelinlikler alır veya diktirirler. Kuaföre gidip saçları yaptırmanın günah olacağı inancından dolayı kuaföre gidilmez.

Bazı ilçelerde güvey, arkadaşları ile beraber hamama gider. Erkek hamamında çalgı eşliğinde eğlenti yapılır ve içkiler içilir. Sağdıç, güveyin yanından hiç ayrılmaz. Hamamdan sonra oğlan evine çalgı eşliğinde gelinir. Sofralar kurulur, içkilere devam edilir. Gelin alacak alay, ya oğlan evinde ya da öğle namazının kılınacağı caminin önünde toplanarak, öğleden sonra kız evine çalgı ile giderler. Çalgısız düğünlerde gelin alma alayında çalgı yer almaz. Bunun yerini söylenen bazı ilâhiler alır. Yörede gelin almaya gidilirken okunan ilâhîlerden birisi şöyledir:




Ezelden aşkına canım
Yanıp bir yana gelmiştir.
Nebiler şahı sultanım
Sana kurbana gelmiştir.

Cemalin arzular bu canın
Bu canım yoluna kurban
Cemalin şemine pervân
Olup divâne gelmiştir.
Kulun Yusuf sürer demler

Çeker mi zerrece gamlar?
Senin nurinle âlemler
Kamû meydana gelmiştir.

Yörede, "Gelin Alma" törenleri esnasında ilâhî söyleme geleneği yavaş yavaş kaybolmaktadır. Bu nedenle, günümüzde gelin alma törenleri sadece tekbirler getirilerek yapılmaya başlanmıştır.




Düğün alayı gelene kadar kız giydirilmiş olarak hazır durur. Yalvaç, Ş.Karaağaç, Sütçüler ve Eğirdir ilçelerinde "Gelinlik" diye pembe veya beyaz ipekli elbise giydirilir. Kızın başına göre tas konulup, ipekli eşarpla örtülür. Onun üzerine pullu al örterler. Gelin, annesi, babası, kardeşleri ve akrabaları ile helâlleşerek vedalaşır. Gelinin hazırlanması bittikten sonra gelini getirecek güvey, güveyin babası ve çok yakınları kız evine gelinin yanına çıkarlar. Orada hoca duâ eder. Gelin alınırken gelinin kardeşi veya yakın bir akrabası gelin odasının kapısını açmaz. Güveyin babasından veya dedesinden "Kapı Parası" ister. Para verilmeden kapı açılmaz. Kapı açıldıktan sonra bu kez sandığın üzerine oturarak "Sandık Parası" istenir.

Yerine göre beş yüz bin, bir milyon lira para verilerek, kız ve sandık evden çıkarılır. Kızın duvağını babası veya dedesi örter. Atabey ilçesinde gelin evden çıkmadan önce kızın babası, kızın beline "Gayret Kuşağı" denilen kırmızı bir kurdele bağlar. Bunun halk arasındaki düşüncesi kızının geri gelmemesi, vardığı yerde gayretle çalışarak, ev sahibi olması anlamındadır. Sonra kızın bir kolundan güvey bir kolundan da babası tutarak gelin arabaya getirilir. Kız arabaya getirilirken ilâhîler, tekbirler söylendiği yerler de vardır. Düğün alayının arabalarının aynalarına kız evinden görevliler mendil veya havlu bağlarlar. Gelin, güvey ve kaynana veya elti ile birlikte süslenen gelin arabasının arka tarafına oturur. Ön tarafta ise güveyin babası oturur. Gelin konvoy halinde gezdirilerek, oğlan evine getirilir. Gelini sadece oğlan evinin davetlileri ve arabaları alarak oğlan evine götürürler. Kız evinden hiç kimse erkek evine gitmez. Uluğbey Kasabası'nda gelin evden alınınca Veli Baba Sultan Türbesi önüne gelinerek, geline ve güveye duâ edilir. Duâ edilirken cemaat imamla birlikte kıbleye döner. Bundan sonra gelin oğlan evine götürülür. Gelin oğlan evine giderken "Yol Kesme" denilen olaylar olur. Amaç oğlan evinden bahşiş almaktır. Güveyin babası, bu duruma hazırlıklıdır. Zarfların içerisine değişik miktarda koyduğu paraları yol kesen kişilere vererek, arabanın önünü açmasını sağlar.

Düğünde gelin almaya gidilen yoldan mümkünse gelinmez. Aynı yoldan gelinirse “gelin ölünceye kadar o evde kalmaz, aynı yoldan babasının evine geri döner” inancı vardır.

Gelin kız evinden çıkarken ve oğlan evine girerken güvey, bir miktar bozuk para, şeker, buğday ve ceviz gibi maddeleri gelin veya orada bulunan kalabalığın üzerine, havaya doğru saçar. Bu bereket ve bolluk olarak yorumlanır. Gelin attan veya arabadan inmeden önce kaynanasından veya kayınbabasından "İndirmelik" adı altında hediye ister. Geline para, inek, keçi, altın, bahçe vb. şeyler indirmelik olarak verilir. Gelin, eve çıkarken veya eve çıktığında yörede farklı uygulamalar yapılmaktadır:







Atabey'de gelin eve girerken bol nasipli olması için horoz veya bir hayvan kesilerek kanının üzerinden atlatılır. Kaynana, gelinin evdekilere itaat edip, bol nasipli olması düşüncesiyle gelinin başında ekmek böler. Gelinin sevimli, zeki bir çocuğu olsun diye kucağına sevimli, konuşan, hareketli bir çocuk oturtulur.

- Gelendost’ta, güvey evine gelindiğinde; güvey ve kaynana tarafından, gelin arabadan inerken şeker, para, buğday gibi şeyler gelinin üzerine serpilir. Bazı ailelerde bu olayı takiben gelin eve girerken kurban kesme olayı yapılır. Gelin kurban kanının üzerinden atlatılır. Akan kandan parmakla gelin ve damadın alnına sürülür. Bunların yapılmasıyla kötülüklerin gideceğine, bolluk ve bereketin artacağına inanılır.

- Gönen’de geline hazırlanan yağ, bal ve tatlılara parmağı bastırılıp, yalattırılır. Bu da yağ, bal gibi, tatlı bir yuvanın kurulması anlamına gelir.

- Senirkent Uluğbey Kasabası'nda gelin oğlan evine geldiğinde ekmek saçının üzerine koyun postu örtülerek gelin atlatılır. Ayrıca horoz veya keçi kesilerek kanının üzerinden gelin atlatılır. Gelin, odasına girmeden önce ekmek gevreğini avucunda ezer, halka dağıtır. Gelin eline koyun veya margarin yağını alıp, kapının üstüne çalar ve odasına girer.










- Yalvaç ilçesinde gelin eve geldiğinde kapının eşiğine yağ sürülür. Gelinin kucağına bir erkek çocuk verilir. Gelin, bu çocuğa bir örtü verir. Gelin, eve geldikten sonra evde kısık sesle konuşur. Gelini sesli olarak konuşturabilmek için geline "Söylendirmelik" adı altında para veya başka bir hediye verilir. Bundan sonra gelin normal konuşmaya başlar.

Gelin erkek evine gelmeden önce veya geldiği gün çeyiz eşyaları da getirilir. Bunlar oğlan evinde köylerde iplere, il ve ilçe merkezlerinde ise masa, sandalye, yatak ve koltukların üzerine konularak "Döşeme" işlemi yapılır. Gelinin her yaptığı eşya gelenlerin görebileceği gibi düzenli konur. Gelinin geldiği gün genç kızlar ve kadınlar, en güzel elbiselerini giyerek akşama kadar geline bakmaya giderler. Geline bakma, yörede genç kız ve kadınların vazgeçemediği bir gelenektir. Çeyizlerin içinden beğenilen işlemeler, danteller, yazmalar, oyalar, boncuk işleri hemen belirlenir, sonraki günlerde örnek almak amacıyla istenir.

Bundan sonra güvey sağdıcın evine gider ve orada sağdıçla birlikte dinlenir, konuşurlar. Yatsı namazında güvey, camide cemaatla namaz kıldıktan sonra arkadaşlarının sırtına vurmasıyla gelin odasına hızlıca gider. Gelin ve güveyin nikâhları imam tarafından kıyılarak duâsı yapılır. Yörede, düğün ve nikâhla ilgili bazı inanışlar bulunmaktadır: İki bayram arasında nikâh kıyılmaz, düğün yapılmaz, günah ve uğursuzluk sayılır. Nikâh kıyılırken eller kenetlenirse veya eller birbirini tutarsa, o nikâh ilerde bozulur, eşler birbirinden ayrılır inancı vardır.




Nikâh kıyıldıktan sonra güvey, gelinin duvağını kaldırıp "Yüz Görümlüğü" olarak altın takar. Gerdekten önce güvey ve gelin kız evinden gelen baklava, sarı burma, tavuk kızartması, söğüş, et ve bal gibi şeyleri yerler.

1. Gelin Ertesi: Düğünden sonra olan Pazartesi gününe yaygın olarak "Gelin Ertesi" denilir. Bugün Senirkent ve Yalvaç'ta "Gelin Yüzü", Y.bademli'de "Bürümcek Günü", Keçiborlu’da “Gelin Yanı”, Gelendost’ta “Gelin Aşı/Ertesi” olarak adlandırılır. Gelin, bugün de tekrar gelinliğini giyerek gelen misafirlerle oturur ve eğlencelere katılır. Keçiborlu’da gelin oynamaya başlayınca avucuna buğday verilir. Gelin oynarken buğday tanelerini her tarafa saçar. Buğday bereketin, mutluluğun ve bolluğun sembolüdür. Bu arada geline paralar takılır. Eğirdir’de bu günün sabahında gelinin başına al örtü örtülür. Kucağına bir erkek çocuğu verilir. Çocuk elindeki oklavayla al örtüyü üç kez açar. Gelin, misafirlere şeker ve kolonya ikram eder. Ş.Karaağaç'ta misafirlere ikram edilen leblebi, kuruyemiş, bisküvi, lokum ve yemişlere "Kırıntı" denilmektedir. Üç gün sürdüğü de görülen gelin ertesinde gelinin çeyizinde ne var ne yok diye bakılır. Bundan sonra gelin, çeyizini toplayarak sandığa koyar.

Senirkent’te öğleden sonra gelin yüzü için gelinle birlikte gelinin arkadaşları, yeni gelin olmuş kadınlar gelinliklerini giyerek toplanırlar ve hep beraber eğlenirler.

2. Davetler: Gelin, eve geldikten sonra eşinin anne ve babasına, "anne" ve "baba" diye hitap eder. Evin erkek kardeşlerine "Abi", kendisinden büyük kız çocuklarına "Abla" derken kocasının erkek kardeşlerine de "Çelebi Ağa" der. Kız ve erkek ailesinin çocukları, ailelerin anne ve babalarına "Dünür anne-Dünür baba" diye hitap ederler.

Düğünden sonra bir hafta-on gün içinde oğlan evi, kız evini yemeğe davet eder. Kız evi, oğlan evine gelirken hamur tatlılarından bir kutu tatlı getirir. Bu yemekle kız evine kızlarını görmek, aileyi ziyaret etmek konusunda çekinmemeleri gerektiği, rahatlıkla kızlarını görmeye gelebilecekleri anlatılmaktadır. 10-15 gün sonra kız evi de, oğlan evini yemeğe çağırarak akrabalık bağlarını iyice kuvvetlendirirler. Güvey, eşiyle birlikte her Cuma gününün akşamı kaynanasının evine ziyarete gider. Bu gelenek Isparta'da çok yaygındır.

Eğirdir’de düğünden sonraki ilk pazar akşamı kız anası, gelinle damada “Kuvvet Tabağı” adı verilen bakır tabakla birlikte kravat, gömlek, çorap ve mendil verir.

Günümüzde, Isparta'da düğünler eskiye göre bir çok değişikliklere uğramıştır. Teknolojik imkanların yaygınlaşması, eğitim ve öğretim kurumlarının hemen hemen her köyde açılması, ekonomik şartların ağırlaşması, insanların zevklerinin değişmesi yöredeki âdet ve inanışların değişmesinde başlıca faktörler olmuşlardır.

HACCA UĞURLAMA VE HACI KARŞILAMA: Yörede hacca gidecek kişinin bazı özelliklere sahip olması aranır. Hacca gidecek kişinin, kimseye borcu olmaması, hac yolunda harcayacağı hazır parasının olması, hac dönüşünde yoksulluğa düşmeyecek kadar varlık sahibi olması gerekir. Bu şartlara sahip olan kişi bir yıl öncesinden niyet ederek hazırlıklara başlar.

Günümüzde hacca uğurlama şekilleri ve karşılama âdetleri eskiye göre değişikliklere uğramıştır. Günümüzde, hacca uğurlama ve karşılama törenleri sadece tekbirler getirilerek yapılmaktadır. Hacca gitmeden bir hafta - on beş gün önce hacı adayına herkes, dilediği şekilde hediyeler verir. Bu hediyeler iç çamaşırı, çorap ve para gibi şeylerdir. Hacı adaylarına bu hediyeler evlerine gidilerek, kadınlar tarafından verilir. Ayrıca hacı adaylarının akrabaları, hacı adayları gitmeden 1 ay öncesinden itibaren onları "Hacı Yemeği" için yemeğe çağırmaya başlarlar.

Hacı adayı kendisine gelen hediyeleri bir deftere yazarak, dönüşte kendisine verilen hediye değerinde hediyeler getirir. Isparta'da hacı adayları, ihramlarını giymiş bir vaziyette Ulu Cami'nin önünde toplanarak otobüslere bindirilir. Bazı hacı adayları ise yakınları tarafından havaalanına kadar götürülür. Otobüs ve arabaların üzerine Türk bayrakları asılır.

Hacılar havaalanında karşılandığı gibi, il merkezinde, Ulu cami önünde de karşılanır. Hacı, evine geldiğinde hacı ziyaretlerine gidilir. Genellikle akşam yapılan hacı ziyaretlerinde gelen ziyaretçiler, hacının "Hacerül Esved" taşına elini sürmesi nedeniyle hacının avucunun içini öpüp, alınlarına koyarlar. Ziyaretçilere zemzem takımı içinde zemzem suyu ile hacı yağı ve hurma ikram edilir. Ayrıca ziyaretçilere gümüş yüzük, seccade, tespih ve takke gibi hediyeler verilir.

Hacılar, yaklaşık 10 veya 20 gün sonra varlıklarının durumuna göre "Hacı Yemeği" verirler. Bu yemekler kıymalı ve peynirli pide ile ayran olabildiği gibi çorba, tutulan aşçılarla etli fasulye veya nohut, pilav ve irmik helvası pişirilir ve düğün yemeği gibi davetler yapılır. ÖLÜMLE İLGİLİ GELENEK VE İNANIŞLAR: Yörede, ölümle ilgili bir takım halk inanışları ve uygulamaları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları İslami bir mahiyet teşkil ederken bir kısmı da İslam dini mahiyetinde telakki edilen İslâm/din dışı kaynaklı inanışlardır. Bu inanış ve uygulamalar daha çok kırsal kesimlerde yaşayan insanlar tarafından kabul edilmektedir. Bu inanış ve uygulamaları şöyle sıralayabiliriz:

A) Ölüm Öncesi: Evin önünde bir köpek uzun uzun ulursa veya evin damına bir baykuş konarsa o evden bir ölü çıkacağına inanılır. Azrail'in şiddetli gelişine, zor can verişe bağlı olarak kişinin görüntüsü çevredekileri korkutabilir düşüncesiyle ölmeye yüz tutmuş kişinin yüzüne beyaz tülbent örtülür. Bu kişinin "Can vermesi kolaylaşsın" diye her gün hoca getirilip, başında Kur'an okunur, ağzına zemzem suyu verilir, kelime-i şahâdet getirmesi için gayret edilir.

B) Ölüm ve Defnetme: Hasta olan kişi öldüğünde çenesi çekilerek ayakları uzatılır. Can vermenin eziyetiyle pislik gelmişse temizlenir. Ölünün gözleri, dizleri ve elleri iyice düzeltilir. Ölünün üstüne, şeytan gelmesin ve şişmesin inancıyla bıçak veya satır konulur.

Ölen kişi ruhunu gülümseyerek ve azap çekmeden teslim ederse cennete gideceğine; azap çekerek ve bağırarak teslim ederse ameli iyi olmadığına inanılır. Şayet ölen kişi gözleri açık olarak ölmüş ise, bir yakınına hasret gitmiştir şeklinde kabul edilir. Ölümün hemen ardından, aileden birisi, en yakın bir camiye ya da ölünün cenaze namazı kılınacağı caminin hocasına giderek ölümü bildirir ve olayı halka duyurmak amacıyla selâ verilir. Yakın akraba ve komşular ölü evine gelirler.

Ölen erkekse imam, kadınsa işi bilen bir kadın cenazeyi yıkamak üzere gelir. Yıkama suyu büyük kazanlarda ısıtılır. Yıkama suyu çeşme ve kaynak sularından temin edilir. Ölü yıkandıktan sonra ölen kişi gençse; bilhassa bekar ve nişanlı ise, ellerine kına yakılır (Y.bademli İlçesi). Ölüyü yıkamada kullanılan kaplardaki bütün artık sular dökülür, kullanılan kazanlar “Azrail bu suda kanlı kılıcını yıkamıştır” inancıyla ters çevrilir. Daha sonra patiska, kaput, Hicaz'dan gelme kefen bezleri biçilerek, ölü kefenlemeye başlanır. Senirkent Uluğbey Kasabası'nda kefenleme sırasında ölünün üzerine kına, gülsuyu, karanfil, kuru veya yaş nane, çörek otları serpilir. Eğirdir ilçesinde cenazenin yıkanması sırasında orada bulunanlara para veya mendil, çorap gibi eşyalar dağıtılır. Ölü kefelendikten sonra tabuta konulur. Tabutun üzerine ölenin cinsiyetini, toplumsal yerini belirtmek amacıyla birtakım giyim eşyaları konulur:

- Senirkent İlçesi'nde ölen kişi yeni evli gelin, genç kız veya bir kadınsa tabutun üzerine yeşil, kırmızı ve mor renkli örtüler örtülür. Ölen kişi erkek ise tabutun üzerine Türk bayrağı, yeşil bir örtü veya halı, polisse polis şapkası, askerse askerî kıyafetler konulur.

- Atabey İlçesi'nde ölen kişi evli ve gençse al yazma, nişanlı ise gelinliği tabutun üzerine konulur.

- Gönen İlçesi'nde genç yaşta ölenlerin tabutları üzerine halı konur. Bütün tabutlar çiçeklerle süslenir.

Cenaze defnedildikten sonra bu giysiler yoksullara verilir. Halı ve kilimler ise genellikle camilere gönderilmektedir. Ölüyü yıkayanlara para, tülbent, elbiselik vb. hediyeler verilir. Tabut taşınırken bazı ölülerin günahları nedeniyle ağırlaştığına, zor taşındığına inanılır.

Akşam ve yatsı ezanı dışında ölüm anından hemen sonraki ezanla ölünün cenaze namazı kılınıp, İslâmî vecibelere göre gömülür. Şayet ölünün çok yakını olan birisi il dışında ise cenaze o kişi gelene kadar bekletilir.

Ş.Karaağaç İlçesi Gölkonak Köyü'nde mezar kazarken başka bir mezar çıkarsa mezar içine para atılır. Yeniköy'de ölünün takma dişleri varsa beraber gömülür. Yine Yeniköy'de genç yaşta ölen nişanlılar için mezara bir su testisi bırakılır. Nişanlı olandan diğeri evlendiğinde mezara giderek testiyi kırar. Atabey İlçesi'nde ise ölü gömüldükten sonra mezarın üstüne su dökülür ve su testisi kırılarak oraya bırakılır.

Yörede, ayrıca kabirde yatan kişinin baş ucuna bir bitki dikilirse, o bitki sararıp soluncaya kadar ölünün ceza çekmeyeceği inancı yaygındır. Cenazenin defninden sonra defnetmeye gelen kişilere mezarlıkta şeker veya çikolata dağıtılır.

Aileden bir kişi ölünce dini vecibeler yerine getirilir. Şayet ölenin yakınları uzakta iseler ölü gömülmez, bekletilir. Bütün aile yakınları ve akrabaları tarafından "katmer" edilir. Başsağlığına gelenlere ikram edilir. Ölüm gününü takip eden bir hafta veya on gün çeşitli yemeklerle birlikte akşam yemeğini yemeğe gelirler. Getirdikleri yemeklerini onlarla birlikte yerler ve ailenin acısını paylaşırlar. Onları yalnız bırakmazlar.
"BR> Ölenin 7. günü pişi (bir çeşit hamur işi) yapılır, dağıtılır. 52. günü de yemek verilir ve Mevlid-i Şerif okutulur.
Diğer geleneklerin bir kısmını şu şekilde sıralayabiliriz:
Cuma günü mübarek olduğu için işe gidilmez. Salı günü yeni bir işe başlanmaz. Başlanan iş "sallanır", sonu gelmezmiş. Hamile olan kadına noksan vücutlu çocuk gösterilmez, gösterilirse onun çocuğunun da noksan olacağına inanılır. Geceleyin evin üzerinde ve yakınında baykuş öterse, o evden yakında bir ölü çıkacağına işaret sayılır. Küçük çocuklar geceleyin aynaya bakıtılırsa bahtının kapanacağına inanılır. Gece sakız çiğnenirse, ölü eti çiğnendiğine hükmedilir.

C) Defin Sonrası: Yörede, genel olarak ölü sahibinin yakınları tarafından cenaze evinde, ölü defnetmeye gidenlere verilmek üzere "Iscak" denilen börek, çörek veya katmer yapılır. Ölü mezara konduğu akşamı ölü evine gelenlere katmer dağıtılır. Buna Yalvaç'ta "Meyit Ekmeği" denilir. Misafirler ölü sahiplerine "Başınız sağolsun", "Allah geride kalanlara sabır versin" derler. Ölü evine köy kadınları, birer tabak yemek götürür. Çoğunlukla kadınların toplandığı ve "Gece Evi" ya da "Gece" denilen bu zamanda yemek yenip, ölü sahibine başsağlığı ve tesellide bulunulur.

Isparta genelinde, ölünün geride kalan eşyalarının yıkandığı günde evdeki herkes de yıkanır. Ölüye ait eşyalar 1 hafta-10 gün içinde yıkanarak fakir fukaraya dağıtılır. Bazı giyecekler ise hatıra olması amacıyla saklanır. Ayrıca ölen kişinin ruhunun evini kontrole geldiğine inanılarak, ölü evinde 7 gün lamba/ışık yakılır. Ölü evinde belirli gün (ekseriye 1 hafta) yas tutulur. Ölü evinde belli bir müddet radyo, teyp vb. şeyler çalınmaz ve bir bayram geçinceye kadar düğün yapılmaz.

 
   
 
   

Sigaraya  Hayir



IP adresi

Bilgileriniz sistemimize kaydedilmektedir.

|| C ¤ ||ÖZKAN CENGİZ ||C ¤ ||SEVDAMIZ ISPARTA İLİ YALVAÇ İLÇESİ TIRTAR KÖYÜ ||C ¤ || http://www.tirtar.tr.gg || C ¤ || Ziyaret ETTİGİNİZ İÇİN TEŞEKÜREDERİM. || C ¤ ||

||C ¤||Aşağı TIRTAR KÖYÜ VE Yukarı TIRTAR KÖYÜ WEB SİTESİ SAYGILAR VE SEVGİLER TÜM HEMŞERİLERİME ||C ¤ ||

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol